A. Kadir Konuk’un kaleme aldığı bu kitap aslında Tariş direnişini tüm canlılığı içerisinde anlatan bir belgesel roman. Maksim Gorki, Ana isimli kitabında fabrikaya giden işçileri tüm gerçekliği ile betimler, bu kitapta da işçi hayatlarını olduğu gibi betimlemiş Konuk. Bu topraklarda yaşananları anlattığı için Sıcak Bir Günün Şafağında kitabı çok yakın geliyor. Kitap tek başına işçi yaşamlarını ele almıyor, dönemin devrimcilerini de anlatıyor. Zaten Tariş direnişinin içerisinde bulunan biri olarak kitap ele alınmış. İçerisindeki karakterlerin sadece isimleri farklı, geri kalanı yaşananlar. Devrimcilerin işçiler ile nasıl ilişki kurabildikleri, dönemin yürütülen faaliyetleri, fabrika örgütlenmeleri yaşadığımız bu dönemden çok da farklı değil. İşçilerin, emekçilerin açlıkla karşı karşıya kaldıklarında sınıf savaşımının daha gözle görülür şekilde açığa çıktığı bir dönem. Fabrika işgali ile başlayan süreç tüm semte yayılıp sokakta silahlı çatışmalara varan bir direniş. Devletin kolluk kuvvetlerinin bir türlü bitiremediği çatışmalarda sıkışan vali son çare olarak orduyu çağırıyor. Ordu panzerlerle geliyor, bir haftalık silahlı çatışma sona eriyor, 30 semtte sıkıyönetim ilan ediliyor. Zaten 1980 faşist askeri darbesinin ön günlerinde yaşanan bir direniş Tariş direnişi. Ancak kitap bunları değil daha fazla işçilerin değişimini ele alıyor. Aynı zamanda devrimcileşen bir işçinin dönüşümünü. Direniş süresinde sendikal ihanetten, korkup kaçan, arkadaşlarını satan işçilere de rastlanılıyor ama en önemlisi sonunda ölüm olduğunu bile bile sonuna kadar direnen işçiler bütün gerçekliği ile kitapta gözler önüne seriliyor. Rıdvan Budak bu direnişte de karşımıza çıkıyor, tekrardan bir ihanetçi olarak. Kendi koltuğunu sağlama almak için işçilerin nasıl yaşayacaklarını umursamıyor, onları kandırıp, direnişin kırılmasına vesile oluyor.
Kitap içerisinde çıkarılacak çok güzel ara pasajlar da bulunuyor yaşama, mücadeleye, devrime dair. Yer yer polislerin de sorgulamaları oluyor kendi içlerinde. Neden daha iyi yaşam koşulları, daha iyi eğitim isteyen öğrenci ve işçileri dövdüklerini soruyor bir polis.
Kitap şükür eden işçilerin ellerinde silah sabahlara kadar barikat başlarında beklediklerini, çocukların bu süreçte inanılmaz bir şekilde yardımcı olduklarını bütün sıcaklığı ile anlatıyor. Fabrikada direnen işçiler devrimin nasıl olacağını tartışıyorlar devrimcilerle. Bazıları devrim için öncü-halk savaşı vereceklerini, bazıları kırlardan kentlere uzanan bir savaşla iktidarı alacaklarını bazıları ise işçi sınıfı içerisinde kurulacak bir işçi partisi öncülüğünde iktidarın alınabileceğini savunuyor.
Direnişin ezilip, sıkıyönetim ilan edilmesinin ardından birçok devrimci, öncü işçi katledildi ancak Tariş direnişi bu topraklarda yaşanan büyük bir deneyim olarak kaldı. Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinin bir parçası olan bu direniş incelenmeye, dersler çıkartılmaya, bu kitap okunmaya değer bir kitaptır.
İstanbul’dan bir Kızıl Bayrak okuru