Geçtiğimiz günlerde toplanan Birleşmiş Milletler 72. Genel Kurulu’nda konuşan burjuvazinin temsilcileri “toplumsal cinsiyet eşitliği” konusundaki hassasiyetlerini(!) ortaya koydular. Konuşmaların genel temasını “kalkınma” ve “kâr” oluşturuyordu. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç konuşmasında kadınların işgücüne katılımının ülkenin kalkınmasını sağlayacağından dem vururken, Güler Sabancı ise daha açık konuştu. Sabancı “kadınların erkeklere göre daha tasarruflu” olduğunu belirterek, “yarattıkları ekonomik değer, müşteri olarak seçici, yönetici olarak karar verici ve ekonomiye sağladığı katkılar” nedeniyle önemsedikleri kadınların yönettikleri şirketlerin yüzde 15 daha fazla kar yaptığını açıkladı.
Bu konuşmalar aslında bir sınıf olarak kapitalistlerin kadına bakışını gözler önüne seriyor. Kadın-erkek eşitliği deyince akıllarına kâr ve kalkınmadan ötesi gelmeyenlerin, bu eşitliği sağlamak adına “kadınlara müjde!” olarak sundukları her tasarının aslı kadının kölelik prangasına eklenen yeni bir halka oluyor. Yine geçtiğimiz günlerde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı ziyaret eden kadın patronlar kadın istihdamını arttırmak için omuzlarındaki yükü hafifletecek bazı adımlar atılmasını istemiş ve önerilerde bulunmuşlardı. Kadının “kutsal annelik vazifesi”ni öne sürerek yarı zamanlı çalışma, ev eksenli çalışma gibi esnek çalışma biçimleri ile kadının iş güvencesini elinden alanlar, ev içi köleliği de perçinlemeyi amaçlıyorlar.
Kendinden önceki sistemlerden farklı olarak kapitalizm, kadının mutfak ve yatak odası köleliğine ek olarak çalışma yaşamı köleliğini eklemiştir. Kadının ev içi emeğini görmezden gelen kapitalist sistem, iş hayatında da kadının üretimini “destek” boyutunda görmüş, daha düşük ücretlendirmiştir. Bugün en gelişmiş kapitalist ülkelerde dahi kadınlar aynı işi yaptıkları erkeklerden daha düşük maaş almaktadırlar. Örneğin Almanya’da kadınlar, aynı nitelikte iş yaptıkları erkeklerden yüzde 6 daha düşük ücret alıyor. Ayrıca kadınlar erkeklere göre yüzde 52 daha fazla ücretsiz iş (ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı vb.) yapıyorlar. Dünya genelinde bir kadının aynı işi yaptığı erkekle aynı ücreti alabilmesi için tam 100 gün daha fazla çalışması gerekiyor.
Kadının kurtuluşunun toplumsal koşulları
Sınıflı toplumlarla beraber gelişen ataerkil tek eşli aile ile birlikte ev işleri kamusal niteliğini yitirdi ve bir özel hizmet durumuna geldi. Toplumsal üretimden uzaklaştırılan kadın ise bu özel hizmetin ücretsiz emekçisine dönüştü. Üretim araçlarında yaşanan gelişmeyle birlikte kitleler halinde üretime sürülen kadın emeği, erkek emeğinden ucuz görülmüş, diğer taraftan ev işleri, çocuk bakımı gibi işler kadının yakasını yine bırakmamıştır. İş yerindeki emeği küçük görülen, ufku dört duvarla sınırlandırılan kadının zihni köreltilmiş, bilinci geri tutulmuştur.
Kadının çevresine örülen bu duvarları parçalamasının yolu ise toplumsal üretime katılmasıdır. Bunun için kadına “annelik vazifesini” hatırlatanlara ücretsiz kreş hakkını hatırlatmalı, ev köleliğini dayatanlara karşı ise güvenceli iş talebi yükseltilmelidir.
Gerek kadın gerek erkek emeğinin kurtuluşu ise ücretli kölelik düzeninin ortadan kaldırılması ile mümkün olacaktır. Keza, üretici faaliyetin, kölelik koşullarının hakim olduğu bir zorunluluk alanı olmaktan çıkartılması, özgür insan etkinliğine dönüştürülmesinin yolu da böyle açılacaktır. Ancak bu yolla insan soyunun üretimi toplumsal bir işlev olarak görülebilir, kadını karanlığa gömmek isteyen din baskısı ortadan kaldırılabilir, kadını eve kapatmak isteyen geleneksel kalıplar parçalanabilir.
Bunun ilk adımları da 100. yılında olduğumuz büyük sosyalist Ekim Devrimi ile atılmıştır. Ekim Devrimi’nden hemen dört gün sonra “eşit işe eşit ücret” hakkı yasal güvence altına alınır. Kadının geri kalmışlığını bir an evvel ortadan kaldırmak için yaygın bir şekilde okullar ve kurslar açılır. Kadının iş yaşamına atılmasının önündeki en büyük engellerden birisi olan ev işleri ve çocuk bakımı ortak yemekhaneler, çamaşırhaneler, ücretsiz kreşler ve çocuk bakımevleri gibi toplumsal kurumlaşmalar yoluyla çözülmeye çalışılır. Dünya üzerinde kürtaj hakkını ve regl iznini ilk tanıyan devlet, SSCB’dir.
1917’de gerçekleşen sosyalist devrim, yüzyıllardır toplumsal hafızaya işletilmiş kadının ikinci cins konumunun kırılması için nesnel zemini oluşturmuştur. Kadın artık ev hizmetçisi değil, toplumsal yaşamda erkekle eşit haklara sahip bir insan olarak kendine yer bulmuştur. 100 yıl önce gerçekleşen Ekim Devrimi bugün hâlâ sağladığı kazanımlarla kadınlara yol gösteriyor!
Y. Leyla