“Bir kadın gece 23.00’te tek başına sokağa çıkar mı, otobüse biner mi?”
Tecavüzcü, darpçı, gaspçı bir otobüs şoförü savunmasında soruyor bu soruyu. Yaptığını normalleştirmenin, kendini aklamanın kritik cümlesi olarak görüyor bunu. Otobüs şoförü İbrahim Tuncay kendini değil, saat 23.00’te dışarıda bulunan, otobüs yolculuğu yapmak zorunda olan kişiyi suçlu görüyor. Bu cümlenin, ceza almamasını veya az ceza almasını sağlayacağından emin, mahkemelerde ifade verirken. İfadesinde sürekli tutarsızlık olsa da her duruşmada ifade ettikleri değişse de bu cümle değişmiyor. Çünkü bu cümleyi kurtarıcı olarak görüyor.
2017’nin ilk günlerinde Ankara’da gerçekleşen olayın tecavüzcüsü, darpçısı, gaspçısı şoför İbrahim Tuncay’ın bu bilincini yaratan, kendini meşru görmesine neden olan, tecavüzcünün aklanması ile sonuçlanmış birçok dava var. Saldırgan bunlardan güç alıyor. Duruşmalarda bunları da tek tek örnek gösteriyor.
Davanın görüldüğü Ankara Batı 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarihi bir karar verdi, bu gibi olaylara da emsal olacak bir karar... Savcı, anayasanın 17, 19, ve 23. maddelerini işaret etti ve temel hak ve özgürlüklerle ilgili şu hatırlatmayı yaptı: “Yabancı veya Türkiye vatandaşı herkesin gece veya gündüz, istediği saatte, tek başına veya toplu şekilde hareket ve seyahat etme özgürlüğü vardır. Devlet, bu özgürlüklerin güvencesidir ve bu özgürlükleri güvence altına almak zorundadır.”
Sonuç olarak saldırgana suçlarının toplamı için 34 yıl 8 ay hapis cezası kesildi. Karar, itiraz-temyiz talebi ile başvurulan istinaf mahkemesi (Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 17. Ceza Dairesi) ve Yargıtay 14. Ceza Dairesi tarafından da onandı.
Bu kararın ve savcının dayandığı kişi hürriyetini belirten anayasa maddelerinin bundan sonraki davalarda emsal niteliği taşıması önemli. Fakat ileride bu tür olaylarda kararı verecek mahkemelerin bu emsal kararın üzerinden atlayıp atlamayacağının bir garantisi olmaması, kaygıların baki kalmasına neden oluyor.
Her şeye rağmen mahkeme kararlarının bir yaptırımı olabiliyor. Örneğin şimdiye kadar bu tür suçlarda gereken cezalar verilse idi öyle ya da böyle olayların yaşanmasını engelleyecek bir etkisi olabilirdi. Ama düzen mahkemelerinden bugüne kadar hep aklayan veya indirim yapan kararlar çıktı ve bunlar taciz, tecavüz, şiddet suçlarını adeta teşvik etti. Nitekim bahse konu davada da sanık otobüs şoförü kendini kurtarmak için savunmasında hep geçmiş davaların kararlarını örnek göstermiştir.
Dava kararlarının bu şekilde çıkması devletin politikaları ile doğrudan bağlantılıdır. Kadına yönelik şiddeti normalleştiren, kadını gerici cendereye sıkıştırmaya çalışan, tecavüzcüye ceza verilmesi yerine evlendirme politikasını öne çıkaran bir devlette yaşanan olayların sayısı da, suçlu sayısı ve suç niteliği de artar. Ve daha çok soran çıkar, “O saatte dışarıda ne işi vardı?” diye…