AKP-MHP iktidarı hukuk ve ahlak tanımadığını bir kez daha gösterdi. Yargıtay 3'üncü Ceza Dairesi, Kandıra 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde katledilen Garibe Gezer hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını onadı. Bu onamayı unutkanlık, ihmal, bürokrasi vb. gibi ahmakça gerekçelere dayandırmak (muhtemelen böylesi bahaneler ortaya konacak!) riyakarlık olur. Çünkü bu kararla hukuksuzluk ve ahlaksızlık suçuna iktidara biat eden Yargıtay da ortak olmuştur.
Garibe Gezer’in ölüme sürüklenerek katledilmesi bir yana bırakılsa bile, düzen yasalarına göre ölen birinin yargılandığı dava düşer:
“TCK 64. Madde 64- (1) Sanığın ölümü halinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir. (2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır.”
Yasa bu kadar açık ve netken Gezer’e verilen ceza Yargıtay’a bile gönderilmemeliydi. Ola ki geldi, Yargıtay’ın işleme koymaması gerekirdi. Hal böyleyken cezanın onaylanması, Saray rejiminin bir aparat gibi kullandığı Yargıtay aracılığıyla tehditler savurduğuna işaret ediyor. Hukuku ve ahlakı ayaklar altına alarak diş gösteriyorlar.
Bu zihniyeti Gezer’e verilen cezanın onanmasından önce, milletvekili seçilip mazbatası avukatları tarafından alınan Can Atalay’ın serbest bırakılmamasında da görmüştük. Atalay’ın hala tutsak kalması hukuku (yazılı yasalar kadar hukuk) ve ahlakı iyice ortadan kaldıran keyfi-faşist rejim olduğunu gösteriyor.
Yok sayılan yasalara uyma ahmaklığı…
AKP-MHP iktidarının tek adam rejimini devam ettirmek için yasaları yok hükmünde görmesi “seçim” sonrası bir üst boyuta taşındı. Cumartesi Anneleri’nin eylemine kolluk kuvvetlerinin her hafta saldırması bunun başka bir göstergesidir. AYM’nin üç yasaklamayı hak ihlali sayan kararlarına rağmen Beyoğlu Kaymakamlığı eylemi keyfi olarak yasaklıyor, polis ise, sahte de olsa herhangi bir gerekçeye ihtiyaç duymadan saldırıyor.
Cumartesi Anneleri, her hafta polis terörüne maruz bırakılmalarına rağmen fiili-meşru eylem yaparak Galatasaray Meydanı’na çıkıyor. Cumartesi Anneleri, yasalara hapsolma ahmaklığına düşerek demokratik hak aranmayacağını hatırlatıyorlar.
AYM’nin 3 kararı yok hükmündedir. Ancak Saray’ın atadığı memur olan kaymakam keyfine göre yasak getiriyor. Bu yasaklarla Cumartesi Anneleri’ni yıldırmaya çalışıyorlar. Zira onların eylemi sermaye devletinin ağır suçlarına ayna tutuyor. Hukuki ve ahlaki olmayan ama zorbalığa göre “yasal” olan rejimlerini dayatıyorlar. Çünkü derinleşen kriz ancak keyfi-faşist baskılarla işçilere, emekçilere fatura edilebilir. Bu durumda “yasalara” hapsolarak hak aramak, o haktan gönüllü bir ahmaklıkla feragat etmek anlamına gelir.
Garibe Gezer’in cezasının onanması, Can Atalay’ın hala tutsak olması, Cumartesi Annelerine hala saldırılıyor olması, rejimin bu konuda ne kadar gözü dönmüş olduğunu gösteriyor.
Bu koşullarda kaba, saldırgan dayatmalara boyun eğmemek, demokratik hakları meşru zeminde kullanmak özel bir önem taşıyor. Zira hak elde etmenin tek yolu, sermayenin “yasalarına” hapsolmadan fiili-meşru mücadeleyi yükseltmektir.
H. Ortakçı