8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü eylemleri, bu yıl, dünya çapında da belli bir yaygınlıkta ve kitlesellikle gerçekleşti. Farklı ülkelerde kendi özgünlüğünde talep ve şiarlar öne çıkarken, sömürüye, cinsiyet eşitsizliğine ve kadına yönelik cinsel şiddete karşı tepkiler ön plandaydı.
İspanya’da gerçekleşen kadın grevinde ücret eşitsizliği ve cinsel şiddete karşı ses yükselirken, İran’da hicapa (örtünmeye) karşı tepki, Pakistan, Nikaragua, Arjantin’de kadın cinayetlerine, Bangladeş, Ekvator, Guatemala’da cinsel şiddete karşı öfke öne çıktı.
Çeşitli Avrupa ülkeleri, Amerika, Rusya gibi emperyalist-kapitalist sistemin merkezlerinde ise cinsiyet eşitsizliği ve sömürü politikalarına tepki ise diğer sorunların yanı sıra daha belirgin olarak kendini gösterdi. Farklı eylem biçimleri gerçekleşirken, İspanya’nın yanı sıra İtalya’da da bir günlük grev gerçekleşti.
“Biz durursak dünya durur”
Geçen yıl 8 Mart’ta, Amerika başta olmak üzere, bir dizi ülkede gerçekleşen kadın grevi, bu yıl 5 milyon kişinin katılımıyla İspanya’da gerçekleşti. Grev öncelikli olarak ücret eşitsizliği, şiddet ve tacize karşı gerçekleşti. 8 Mart komisyonu tarafından örgütlenen greve, 10 sendika destek verdi, ülke çapında 2 saatlik iş bırakıldı.
İspanya’da gerçekleşen grevin talepleri ve kitlesel katılımının yanı sıra dikkat çekici yanları da vardı kuşkusuz. Sağ kanat iktidar partisi, eyleme, “kadın haklarını savunmaktan çıkarak”, “anti-kapitalist” olduğu için karşı çıktı. Keza, grevin en fazla öne çıkan sloganı “Kadınlar olmadan devrim olmaz” sloganı idi ve “1917 gibi hissediyoruz” söylemleri de eylem hakkında fikir vermekteydi.
İspanya’da kadın grevi, bir süredir kapitalizmin krizinin yarattığı öfke ve buna karşı gerçekleşen grev ve direnişlerin uzantısıydı. Aynı zamanda, geçtiğimiz yıl, İspanya’nın temel gündemlerinden biri olan Katalonya’nın bağımsızlığı için verilen mücadele ve gerçekleşen kitle hareketinin yansımaları da Katalonya’da kitlesel eylemlerle kendini gösterdi.
Eyleme kadınların hakim olmasıyla birlikte, çok sayıda erkeğin de katılım göstermesinin anlamlı olduğunu ifade etmek gerekir.
8 Mart eylemlerinden yansıyanlar
8 Mart’ta dünya çapında gerçekleşen eylemlere bütünsel olarak bakıldığında, sömürü politikalarına, ücret eşitsizliğine, kadının cinsel ezilmişliğine ve şiddete karşı tepkilerin öne çıktığını görmekteyiz.
Kapitalizmin krizi gün geçtikçe derinleşiyor. Emperyalist-kapitalist düzenin hegemonya mücadelesi, savaşlar ve saldırganlık politikaları dünya ölçüsünde siyasal gericiliği tırmandırıyor. Bu tablonun işçi ve emekçi kitlelerle, bir parçası olan işçi ve emekçi kadınlara yansıması ise ekonomik yoksunluk, yıkım ve şiddet olarak yaşanıyor. Gerçekleşen eylemleri de dünya ölçeğinde emekçi kitlelerin artan huzursuzluğunun dışavurumu olarak görebilmek gerekiyor. Sınıf ve kitle mücadelesi inişli-çıkışlı olarak, yaygınlıkla ve süreklilikte devam ediyor ve geçtiğimiz yıldan bu yana ivme kazanan kadın eylemleri de bu kitle hareketinin ve sosyal mücadelenin bir parçası olarak yaşanıyor.
Kuşkusuz ki, içinden geçtiğimiz tarihsel dönemde en temel sorun, kitle hareketine ve sosyal mücadelelere önderlik edecek ve devrimci bir mecraya yöneltecek devrimci partilerin yokluğu ya da zayıflığı sorunudur.
Kadın eylemlerinde kitleselliğine, işçi ve emekçi kadınların belirgin katılımına ve anti-kapitalist söylemlerine rağmen önderlik sorunu kendini göstermektedir. En başta kimi ülkelerde gerçekleşen eylemlerde belirgin olarak feminist örgütler öne çıkmaktadır. Her ne kadar, kitle hareketinin dinamiklerinin etkisiyle, feminist örgütler de kadın ezilmişliğinin kaynağı olarak kapitalizmin ortadan kaldırılması çağrısını öne çıkarsalar bile, hareketin yapısal zaafları ve ideolojik çarpıklıkları kendini gösterebilmektedir.
Ağırlığını işçi ve emekçi kadınların oluşturduğu kadın eylem ve grevleri, toplumsal mücadeleler için önemli bir potansiyeli gösteriyor. Kuşkusuz ki bu tabloya yön verebilecek, dünya ölçeğinde yükselen kadın hareketini devrimci bir rotaya yöneltebilecek, kadınıyla erkeğiyle sınıf hareketinin kendisi ve ona yön verecek devrimci özneler olacaktır.