“İnsan bu dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. Daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı.” (Sabahattin Ali)*
Kapitalistler işçi sınıfını çok yönlü bir ablukaya almış durumda. Amaçları; işçilerin yalnızca üretim sürecindeki faaliyetlerini değil, tüm yaşamlarını planlama ve denetim altında tutmaktır. Bu kapsamda her bir işçiyi kendi dar dünyasına hapsetmek isterler. İşçi vardiya saatleri içinde kapitalistler için çalışsın, günün geri kalanında “tüketici” olarak işlevini yerine getirsin, kendisine çizilen çevresel ve düşünsel sınırlar içinde zamanını tüketsin -kapitalistlerin işçilerden beklediği gündelik yaşamın planlaması kabaca böyledir.
İşçiler ne zaman kendi sınırlarını aşıp dünyada neler olduğunu anlamaya kalksa, manipülasyondan zorbalığa kadar çeşitli yollarla onları tekrar kendi sınırlarına geri göndermeye çalışırlar. Zira bilirler ki, işçiler kendilerine dayatılan sınırları aştıklarında sömürü düzeni gerçeğini daha iyi görecek, bunu değiştirmenin yoluyla da muhakkak tanışacaklardır.
Bu çerçevede düşünüldüğünde, çocuk masalındaki Küçük Kara Balık’ın** macerası, işçiler için dikkat çekicidir. Aksi yöndeki tüm söylemlere rağmen kendi dar dünyasından kurtulma kararlılığından yanlış bir tercih nedeniyle macerasının sona ermesine kadar, Küçük Kara Balık’ın yaşadıkları bu açıdan etkileyici bir masaldır.
“Başka şekilde yaşamak mümkün mü?”
Küçük Kara Balık, günlerce küçücük bir alanda annesiyle birlikte dolaşmaktan sıkılır ve bir sabah ırmağın nereye gittiğini görmek istediğini söyler. Annesinin ikna çabalarına, “ırmağın başı ve sonu olmadığına” dair söylemlerine karşı çıkar. “Balıkların çoğunun yaşlandıkları zaman ömürlerini boşu boşuna geçirmelerinden yakındığını” söyleyen Küçük Kara Balık, “Gerçekten de yaşamak dediğimiz şey şu bir avuç yerde yaşlanıncaya kadar dolaşıp durmaktan mı ibaret; yoksa dünyada başka şekilde yaşamak da mümkün mü?” diye sorar.
Küçük Kara Balık’ın bu çıkışı annesi ve komşuları tarafından bastırılmak istenir. Önce onu “büyük laflar” ettiği için küçümsemeye çalışırlar, sonra çocuğun “aklına girdiği” için salyangozu suçlarlar. “Bunlar gençlik hevesidir, geçer” derler. Komşuları, “kendi çocuklarının da aklını çeliyor” diye Küçük Kara Balık’ı zorbalıkla susturmak da ister. Fakat Küçük Kara Balık vazgeçmez ve dünyayı keşfetme macerasına atılır.
Irmağın sonuna doğru ilerleyen Küçük Kara Balık, kısa sürede başkaca canlılar görür. Kurbağa, yengeç, kertenkele, koyun, ceylan, kaplumbağa, başka türden balıklar... Dağ bitkilerinin suya karışan kokusunu alır.
Kendisini hayalinden vazgeçirmeye çalışanlara rağmen çıktığı yolculukta, ilk zorlukla da karşılaşır kısa sürede. Irmağın başını tutan pelikana yem olur, ama kurtulmasını bilir. Hemen ardından bir testere balığı tehlikesini atlatır. Ve nihayet ırmak onu denize ulaştırır.
“Önemli olan ölüm değil”
Sonunda denize ulaşmayı başaran Küçük Kara Balık, burada birlikte dolaşan binlerce balığa rastlar. Bunlar, kendisinden önce ırmağı geçerek denize ulaşan ve balıkçıla yem olmamak için birlikte hareket eden balıklardır. Küçük Kara Balık’ı uyarırlar, yaşamak için kendilerine katılmasını teklif ederler. Fakat Küçük Kara Balık tek başına yüzmeye devam eder. Denizde keyif içinde yüzerken, “Her an ölümle yüz yüze kalabilirim. Ama yaşayabildiğim sürece ölümü karşılamaya gitmem gerekmez. Bir gün ister istemez ölümle karşılaşacağım; bu önemli değil. Önemli olan benim yaşamamın veya ölümümün başkalarının yaşamını nasıl etkileyeceği...” diye düşünür.
Çok geçmeden, balıkçıl gelip Küçük Kara Balık’ı avlar. İlk önce avcıyı kandırarak kendisini düşürmesini sağlayan küçük balık, balıkçılın ikinci hamlesinde kendisini midede bulur. Buradaki bir başka balığın kurtulmasını sağladıktan sonra balıkçılın ölmesini de sağlar; ama Küçük Kara Balık’tan bir daha haber alınamaz.
Masaldan gerçeğe
Küçük Kara Balık’ın hikayesi insan aklıyla üretilmiş bir masal elbette. Fakat aslında insanın yaşamını da anlatır. Bir işçi düşünün; kendisine çizilen sınırları kaldırmayı, en temel hakkı olarak insanca yaşam için mücadele etmeyi seçtiğinde önce en yakınındakilerin ön yargılarıyla hesaplaşmak zorunda kalır. “Aklı çelindi” diye suçlanır. “Başkalarını yoldan çıkaracağı” gerekçesiyle ayıplanır. O da yetmez, kendi yaşamının pelikanları, testere balıkları ve balıkçıllarıyla, yani ceberrut devlet ve uzantılarıyla hesaplaşmak zorunda kalır. Fakat tüm bunlara rağmen yoluna devam ettiğinde hayal ettiği gerçeğe mutlaka ulaşacaktır.
Umalım ki Küçük Kara Balık’la aynı hataya düşmesin, kendisiyle aynı hayali paylaşan ve gerçekleştirme yolunda ilerleyenlerden ayrı kalmasın. Balıkçıla yem olmasın...
M. İlkan
* İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali, Yapı Kredi Yayınları
** Küçük Kara Balık, Samed Behrengi, Can Yayınları