“Bir anne yeni doğan bebeğini denize attı” haberini duyar duymaz hepimiz “cani anne” diyoruz, bebeği istemeyen babayı unutarak. Elbette ki, bir annenin bu yaptığının hiçbir şekilde savunulacak yanı yok. Ama tek başına anne mi suçludur, bütün suç kadının mıdır?
Babası olmayan çocuğa kötü ithamlarda bulunulan bir toplumda kadın tek başına çocuğun sorumluluğunu almakta ne kadar cesur davranabilir. Üstelik tek başına anne olmak isteyen kadın çirkin ithamlarla karşılaşıyor. Oysa doğurganlık özelliği bulunan kadının çocuk sahibi olması kadar doğal ne olabilir. Ama hayır! Kadın resmi olarak babası olmayan bir çocuğu ne dünyaya getirebilir, ne de o çocuğu büyütebilir. Kadın tek başına bir çocuğun sorumluluğunu almaya cesaret etse bile, burjuva ideolojisi ile biçimlenmiş toplum buna mani olmak için elinden gelen her türlü çabayı gösterir. Kadın kendi ailesini bile kaybedebilir böyle bir durumda. Hatta işini, evini bile kaybedebilir. Çünkü, burjuva gericiliği ile kirletilmiş bu toplum çok “ahlaklıdır”: Bir çocuğun açlıktan ölmesine göz yumar da, babasız büyümesine göz yummaz.
Asıl cani olanlar, kadının anne olmak için evlenmesini şart koşanlardır. Asıl cani olanlar, kucağında bebeği ile iş arayan kadına kapıları kapatanlardır. Asıl cani olanlar, kadını bebeğinden kurtulmak isteyecek kadar çaresiz bırakanlardır.
Deniz! Beşik olacak,
Bir yavrucağıza.
Deniz! Ninniler söyleyecek
Bir bebeğe, dalga sesleriyle.
Deniz! Örtecek üstünü yorgan gibi
Bir bebeğin.
Deniz! Sarıp sarmalayacak
Bir bebeği, ana kucağı gibi
Baba şefkati gibi.
Ve deniz sahip çıktığı O bebeği,
Bir daha vermeyecek,
Yeryüzündeki insanlara...
Çünkü insanlar sevmeyi bilmiyor.
Deniz! Sarıp sarmalayacak,
Bir minik bebeği...
Ümraniye’den Kızıl Bayrak okuru