Ulucanlar Katliamı ve direnişinin 16. yıldönümünde, orada ölümsüzleşen, tanıdığım ve yoldaş, dost olduğum için kendimi çok şanslı hissettiğim Habip yoldaşı anlatacağım. Ki bunu ilk kez yapmıyorum. Son kez de yapmıyorum.
‘96’dan bu yana, yani Habip’le Ulucanlar’da karşılaştıktan sonra güçlü bir sınıf devrimcisi oldum ve bayrağımıza leke kondurmadım. Ama öncesinde, devrimcilik işiyle uğraşan güçsüz biriydim. Habip’le Ulucanlar’da karşılaşana kadar, devrime inanıyordum ama, düşmek üzereydim. Zaaflarım yüreğime güçlü geliyordu.
Habip Ulucanlar’da bana güçlü bir şekilde sarıldı. Beni ayağa kaldırdı. Yüreğim daha güçlendi. Habip yoldaş ve dost sıcaklığıyla bana sarıldı. Bunu, o sarılırken bile hissediyordum. Bütün davranışları da bu hissettiğimi güçlendiriyordu.
Bugün “birebir” mücadeleyi sürdüren Ölüm Orucu gazilerinden biriysem, kendimi devrim yapacak güçte hissediyorsam, bunda Habip yoldaşın büyük bir payı vardır. Bu yüzden her olayda Habip’ten bir örnek vermeyi, hem görev biliyorum, hem de bunu doğallığında, hissederek yapıyorum.
Habip’le birlikte, kendime güvensizliğim, güçlü bir özgüvene dönüştü. Habip bunu sihirli değnekle yapmadı. Bana ikirciksiz güvendi. O, “yapamam”, “edemem” sözlerine uzaktı. Bana da “şunu yapabilir misin” demedi, “yap” dedi. Emretti gibisinden yanlış anlaşılmasın. Yap dediği işi yapabileceğime güvenerek böyle söylüyordu. Ben de o işi “yapabilir miyim” demeden yaptım. Özgüvenim böyle gelişti.
Habip’te kibrin zerresi yoktu. Daha henüz ben ayağa kalkmamışken, dışarıda bir dosta yazdığı mektubu bana okuttu. Okutma amacı bir anlamda mektubu redakte etmemdi. Mektubu değil ama onun bu davranışıyla kendimi redakte ettim. (Yazık ki alışıldık tabloya göre,) Habip’in bu davranışı benim için onur verici bir durumdu. Onurlandım ama yoldaşın yalın güveni karşısında, kendime güvenmeye başladım. Taktik değildi bu, yoldaşın doğal, kibirden uzak davranışıydı.
26 Eylül’den 2-3 gün önce Hapip’le konuşmuştum. Ulucanlar’a saldırı haberlerde dillendirilmeye başlamıştı. Habip’e bu dillendirmeleri sorduğumda, “gelirlerse gelsinler” dedi. Evet yoldaş çok cesurdu. Ama bu sözleri sadece kişisel cesaretin yansıması değildi. Partiye ve komünist kimliğiyle kendine güvenerek, böyle söylemişti. 26 Eylül’de de söylediğine denk bir şekilde ölümsüzleşti.
Habip ölümsüzleştiğinde, Ümit yoldaşı da anarak onları aşarak yaşatmalıyız demiştim. Greif Direnişi’ne dek, bu sözü ben de kişisel algılıyordum. Ama Habip yoldaşı özellikle cesaret konusunda aşmam imkansız. Aşmak bir yana yaklaşmam bile imkansız. Okuduğu kitapları neredeyse ezberlemiş denecek kadar hatırlayan Ümit yoldaşı da aşmak imkansız. Ben olarak onları aşmam imkansız.
Ama Greif Direnişi’nde BİZ ölümsüzleşen yoldaşlarımızı aşarak yaşattık. Metal fırtınasına nesnel olarak öncülük eden BİZ, yoldaşları aştık ve yaşattık. Son olarak da özellikle genç yoldaşlar, Mamak festivalinde, ölümsüzleşen yoldaşları aştı. Sermayeye, festivali engelleme çabasına karşın, Habipçe, Ümitçe, Haticece, Alaattince, Hüseyince yanıt verdik. Festivali yaptık.
Sonuç olarak BİZ, ölümsüzleşen yoldaşlarımızı aşıyoruz. Bu aşma eylemini devrimle taçlandıracağız.
M. Kurşun