Doğdun,
İsterler ki
Bir beşiğe koyalar seni
Sarılar, kırmızılar, yeşillerle.
Çağıralar Çeman yahut Dilucan
Hawin ya da Rojbin diye.
Renklere düşman,
Seslere düşman,
Akmaktaydı
zaman
Bundandır Garibe kondu adın.
Güldün
Ağladın,
Taze taze açtı,
Yerde uzanan kızıl kilimlerin üstünde adımların.
Mayınların, yağlı postalların, panzerlerin gölgesinde dolaşan çocukluğun
Hiç yürüyemeyen,
Hiç büyüyemeyen
Kaç çocuğun ellerinden tuttu kim bilir?
Yaşadın sen, Garibem.
Yok edenlere inat, yaşadın!..
Dağa,
Kuşa,
Sesine sedana,
Gülüşüne, ağıtına,
Halayına, zılgıtına,
Kaşının, gözünün karasına,
Ellerinin kınasına,
Bakışına,
Duruşuna,
Yolları adımlayışına düşman olanların
Kurşunları altında
Yaşadın sen Garibem.
Yok edenlere inat, yaşadın.
Ve
Beşiğinin rengine,
Anadan öğrendiğin diline,
Yanık yanık havalanan türküne
Düşmanlık bileyenler
Kirli kanlı elleriyle uzandılar
Aldılar bir tabuta koydular seni.
Bir tabuta koydular seni, yaşarken.
Bir tabuta koydular taştan, demirden.
Kardeşlerinin kanlı gömleklerinden
Tanıdın o kirli elleri.
O aynı eller dokundu
Kömür karası saçlarına.
Aldılar bir tabuta koydular sonra.
Bir tabuta koydular
En güzel gülüşlerini.
Yazılmamış,
Okunmamış
Mektuplarını.
Kucaklaşmalarını,
Kömür karası saçlarını
Bir tabuta koydular.
Zorla koparıldığın topraklarına
Tabutlar içinde vardın
Taşındın omuzlarında halkının
Ağıtlarla, zılgıtlarla.
Yiten bir kuşaktan aldığın öfkeyle
Sen de nicelerini kuşandırdın.
Bir eksildi ya bu topraklar sensiz, birçok da arttı Garibem
Vardın
Var ettin.
Ve şimdi
Gömüldüğün bu topraklarda
Yeni yeni şıvgınlara durasın
Var olasın Garibem, var olasın.
S. Gül