Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), 12-13 Ocak tarihlerinde gerçekleştirilen Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri Çalıştayı’nın sonuç bildirgesini açıklayarak “Birinci basamak sağlık hizmetleri kötüye gitmekte, sağlık emekçileri daha fazla sömürülmektedir” dedi. Bildirgede kâr temelli değil, toplum sağlığını amaçlayan kamusal sağlık hizmetinin gerekliliğine dikkat çekildi.
Bugün SES Genel Merkezi’nde yapılan basın toplantısında okunan çalıştay sonuç bildirgesi, Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla sağlık hizmetlerinin tamamen sermayenin yönelimine terk edildiğine dikkat çekilerek başladı. Bu nedenle koruyucu değil tedavi merkezli sağlık hizmetinin ağırlık kazandığı belirtilen bildirgede, çalıştay hazırlığı kapsamında yapılan anketler ve işyeri toplantıları ile, çalıştaydan çıkarılan sonuçlar paylaşıldı.
“Eşitsizlikleri giderilmesi toplum sağlığı için gerekli”
Toplum sağlığını korumak, önlenebilir hastalıklarla mücadele, erken tanı ve tedavinin birinci basamak sağlık hizmetlerinden olduğu ifade edilen bildirgede, toplumsal yaşamın demokratikleşmesinin ve eşitsizliklerin giderilmesinin sağlıklı bir toplumun oluşmasındaki önemine vurgu yapıldı. “Türkiye gibi toplumsal eşitsizliklerin derin olduğu ülkelerde, sağlık hizmetleri eşitsizlikleri en aza indirgenmesi hedefiyle de yapılandırılmak zorundadır” denilen bildirgede bunun yolunun da birinci basamak sağlık hizmetlerinden geçtiği kaydedildi.
Sağlık alanının kâr mantığı ve piyasa dinamiklerinden arındırılması gerektiğine dikkat çekilen bildirgede, neo-liberal sağlık “reform”larının birinci basamak sağlık hizmetlerini bu işlevinden uzaklaştırdığı kaydedildi. Koruyucu sağlık hizmetlerinin bölgesel temelli verilmesi gerekirken birey ve tedavi merkezli verilmesinin toplum sağlığı açısından sorunları büyüttüğü söylenen bildirgede kamusal kaynaklardan karşılanması gereken sağlık harcamalarının da bireysel emeklilik sigortası ile özelleştirildiğine dikkat çekildi. Birinci basamak sağlık hizmetlerindeki dönüşümle birlikte, özellikle aşının reddi gibi tutumların halk sağlığını tehdit ettiği, bunun da kızamık salgınları gibi ciddi tehditler oluşturduğuna dikkat çekilen bildirgede sağlıkta şiddetin artmasının önemli nedenlerinden birinin de iktidarın sağlık emekçilerine yönelik söylemleri, itibarsızlaştırma ve güven ilişkisinin zedelenmesi olduğu ifade edildi.
Şiddet gören kadınların en rahat ulaşabileceği kurumlardan birinin, birinci basamak sağlık hizmeti olduğu ancak sağlık emekçilerinin yeterli bilgi donanımına ve güvenliğe sahip olmaması nedeniyle bunun gerçekleşmediği belirtilen bildirgede, çocukların korunmasına ilişkin de şunlar söylendi: “Çocuğa yönelik şiddet ve istismarın önlenmesi, bütünlüklü bir çocuk koruma sistemi gerekmektedir. Böyle bir koruma sistemi içerisinde ise birinci basamak sağlık hizmetleri çok kritik bir yere sahiptir. Özellikle tüm çocukların 6 yaşına kadar etkin izleminin yapılması, istismar risklerinin fark edilerek önlemeye ilişkin çalışmalar yapılabilmesi, çocuğun korunması, istismarın erken tespit edilebilmesi gibi koruyucu faaliyetler birinci basamağın kritik görevlerindendir. Ancak birinci basamak bugünkü koşullarda bu işlevini yerine getirememektedir.”
“Esneklik ve özelleştirme sağlığı tehdit ediyor”
Suyun ticarileşmesi ve şişelenmiş suya mahkumiyet, sağlık ocağı sisteminin ortadan kaldırılması nedeniyle gıda ve su temizliğinde sorunlar yaşandığı belirtilen bildirgede “Performansa dayalı ücretlendirme sistemi temel politika haline getirildiği için performans değerlendirmesi dışında kalan hizmetlerde aksaklıklar yaşanmaktadır” denildi.
Liste temelli hizmet sunumu nedeniyle göçmenler ve mevsimlik işçiler başta olmak üzere pek çok kişinin kayıt dışı kaldığı ve liste dışı başvuruların iş yükünü arttırarak tıbbi malzeme yetersizliği sorununa yol açtığı kaydedilen bildirgede kırsalda ve gezici sağlık hizmetlerinin sunumu için uygun şartların olmadığı ifade edildi. Birinci basamak alanında yumak haline gelmiş sorunları, yapılan her mevzuat değişikliği çözmek bir yana daha da içinden çıkılmaz hale getirdiğine dikkat çekildi.
Sağlık emekçilerin çalışma koşulları kötüleştiği, iş güvencesinin ortadan kalktığı, iş yükünün ve şiddet tehdidinin arttığı, rekabet anlayışının iş barışını olumsuz etkilediği, mobbingin yaygınlaştığı kaydedilen bildirgede “Görev tanımlarının net olmaması sağlık emekçilerinin meslekleri dışında çalıştırılmasına yol açmakta, mesleğin değersizleşmesine, az kişiyle çok işin kotarılmasına neden olmaktadır” denildi. Yeni personel rejimi yüzünden iş güvencesinin tamamen ortadan kalktığı belirtilen bildirgede, sorunlara ilişkin son olarak şunlar söylendi: “Aile hekimliği sistemi sözleşme hukuku açısından yarı özel, aile sağlığı çalışanın ücretinin bütçeden karşılanması ile yarı kamu ve bireysel sözleşme ile yarı özerk oluşuyla karmaşık bir yapıdır. Aile hekimlerine hem çalışan, hem işveren ve hem de işletmeci rolü biçilmektedir. Bu sistem emekçi için de hizmetlerden faydalanan yurttaşlar için de halk sağlığı için de uygunsuzdur.”
“Sağlık kamusal olmalı, sağlık emekçileri dikkate alınmalı”
Son olarak, tüm bu sorunların çözülmesi için öneriler sıralandı. Öneriler özetle şöyle:
Birinci basamak sağlık hizmetler toplum yönelimli, bölge tabanlı, giderleri kamudan karşılanan hizmetler olmalı. Aile Sağlığı Merkezleri (ASM) uygun standartlar ve donanımda kamu binaları olarak yapılmalıdır. Mobil hizmetler için araç ve mekan kamu tarafından temin edilmeli. Yaz-boz tahtasına dönüşmüş olan mevzuatlar tartışmaya açılmalı ve toplumun ve sağlık emekçilerin örgütlerinin görüşleri bu tartışmalarda önemsenmelidir. Mevzuat yeniden düzenlenmelidir. Emekçilerin kadrolu, iş güvenceli istihdamı sağlanmalı, kamu dışı emekçiler kadroya alınmalıdır. İhtiyaca uygun sayıda sağlık emekçisi istihdam edilmelidir. Nüfus ve performansa dayalı ücretlendirme yerine emekliliğe yansıyacak temel ücret uygulaması hayata geçirilmelidir. Birinci basamak sağlık emekçilerin taleplerine yönelik toplu sözleşme hazırlanmalı, tüm sağlık ve sosyal hizmet alanı için yapılan toplu iş sözleşmesinde birinci basamağa özgün yer verilmelidir. Denetim ve izlemelerin birincil amacı hizmet içi eğitim hedefi olmalıdır. Toplumun sağlık hizmetlerinde söz ve karar sahibi olmasına yönelik toplum katılımını sağlayacak mekanizmalar oluşturulmalıdır.
“Bu sağlık politikası kâr amaçlıdır”
Bildirgede, aile hekimliği uygulamasının Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın parçası olduğu ve kendi içinde dönüşümünün mümkün olmadığına dikkat çekilen açıklamada “Dişlinin tüm çarklarında toplum yönelimli bir sağlık hizmetini ön plana alan adımlar kaçınılmazdır” denildi. Neo-liberal sağlık “reform”larının “yerli ve milli” olmadığına da dikkat çekilerek “Emperyalistlerin önerdiği kapitalist sağlık sisteminin gereği olarak kâr amaçlı bir sitemdir. Toplum yararına olmayan ve emek sömürüsünü derinleştiren bu sistemden vazgeçilmelidir” denildi.