Hapishanelerde tedavisi engellenen pek çok mahpusun sağlık durumu daha da kötüleşti. Tedavisi engellendiği için yaşamını yitiren mahpusların sayısı hiç de az değil. Söz konusu politik mahpuslar (tutsaklar) olduğunda ise tedavi engelinin bir ihmalden çok, “sürece yayarak katletme” politikasının bir sonucu olduğu görülüyor.
20 Haziran’da kanser hastası Yıldırım Han, tutuklu bulunduğu Şırnak T Tipi Kapalı Hapishanesi’nden tedavi için gönderildiği Ankara’da yaşamını yitirdi. 27 Haziran’da ise Afyon Bolvadin T Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutuklu bulunan Şefik Esen 40 gündür tedavi gördüğü Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Hastanesi’nde yaşamanı yitirdi. Bu iki tutsak son iki haftada tedavileri engellendiği için yaşamını yitirdi. Sürece yayarak katletme politikasının son kurbanları oldu Han ve Esen. Hapishanelerde kanser hastalarının tedavisi bir yana muayene olmaları bile engelleniyor.
***
Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre, 14 Ekim 2023’te gözaltına alınan Lokman Acar, 24 Ekim’de “örgüt üyesi olmak" ve "örgüte yardım etmek" iddialarıyla tutuklandı. Acar, gözaltı sürecinde gördüğü işkence nedeniyle dişlerindeki teller kırıldı. Şu an Batman Beşiri T Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutulan Acar, aylardır yemek yemekte zorlanıyor. Tedavi talebi ise henüz kabul edilmiş değil.
Acar'ın ablası Nebiha Acar, kardeşinin 4 aydır hastane sevki için dilekçe yazdığını ama hapishane revirine dahi götürülmediğini söylüyor. Evet Acar’ın henüz yaşamsal bir rahatsızlığı yok. Basit bir rahatsızlığı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak basit rahatsızlık tedavi edilmediğinde beslenmeyi etkiliyor. Acar’ın beslenmede yaşadığı zorlanma, şimdiden kilo kaybı olarak gözlemlenebiliyor. Yemek yemekte zorlanmayan mahpusların bile hapishanede bağışıklık sistemi zayıflıyor. Bu durumda Acar’ın bağışıklık sisteminin zayıflayacağını öngörmek için hekim olmaya gerek yok.
Acar’ın hastalığa yakalanması, tedavi edilmeyen hastalığın bir süre sonra hayati risk oluşturmaya başlama olasılığı hiç de spekülatif bir düşünce değil. Tedaviyi engelleme saldırısı sürdüğünde, böyle bir durumun olmaması sadece Acar’ın “şansına” bağlı. Dolayısıyla tedaviyi engelleme saldırısını, açık bir cinayet girişimi olarak değerlendirmek mümkün.
Tedaviyi engelleme, bir ihmal, ya da hapishane idaresinin imkanlarının yetersizliği değil, açık bir cinayet girişimidir. Yandaş fenomenlerin uzun süre hastanede tutulduğu, sağlık sorunları gerekçe gösterilip tahliye edildiklerinin akşamı soluğu hastanede değil, gece kulübünde aldığı koşullarda hasta siyasi tutsaklar hastaneye dahi götürülmüyorsa, burada ihmalden çok kasıt vardır.
Gelinen aşamada tedavi engeli zorbalık ve pişkinlikle uygulanıyor. Onursuz arama, kelepçeli muayene vb. dayatmalarla tutsakların tedavi bir yana muayeneleri bile engelleniyor. Onursuz aramayı ya da kelepçeli muayeneyi kabul etmeyen tutsaklar için “kendileri muayeneyi reddetti” diye açıklama yapan zindan yönetimleri, bu sahte gerekçelerle işledikleri suçları örtmeye çalışıyor.
Bu denli rahat ve pişkince saldırmaları, kamuoyunun soruna yeterli ilgiyi göstermemesi ve yetersiz eylemliliğinden de güç buluyor. Bu sınırlılığın, yetersizliğin ayrıca ele alınması gerekiyor.
Bir kez daha vurgulayalım; tutsakların tedavilerinin engellenmesi, AKP-MHP rejiminin uyguladığı katletmeye yönelik planlı bir saldırı politikasıdır.
H. Ortakçı