“Sincan 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan Enver Baysal, mektubunda, sevk edildiği yeni tip yüksek güvenlikli cezaevinin koşullarını böyle tanımladı.
‘Uzay aracı’ gibi modüller…
Enver Baysal, bu yeni tip hapishanenin mimari yapısını da şöyle anlattı:
‘Mimari ve idari biçimi insan psikolojisini allak bullak etme, 7/24 psikolojik işkence etme üzerine kurgulanmış yeni bir zindan biçiminden söz ediyorum.
‘Tamamı ‘modül’lerden oluşan, her modül kendi başına ayrı bir cezaeviymiş gibi diğer modüllerden yalıtılmış bir yapısı var, mimari olarak. Zaten ‘modül’ tanımlaması da bundan dolayı…” (Bianet-Sincan’daki mahpus, yeni “yüksek güvenlikli” cezaevini anlattı-Ayça Söylemez - 25.8.2023)
Sermaye devleti tecridi sürekli derinleştiren, baskıyı ve işkenceyi arttıran yeni hapishane tipleri yapıyor. Mektupta söylendiği gibi, yeni tip “Yüksek Güvenlikli Hapishaneler” psikolojik işkence üzerine kurgulanmış. Hücre tipi hapishanelerin tümü psikolojik işkence üzerine kurulu zaten. Ama bu hapishanelerin mimarisi de psikolojik işkencenin bir aracı olarak tasarlanmış. Tutsaklar adeta kuyuya atılmış gibiler bu hapishanelerde.
Bu hapishanelerin anlatımı bile bir korku kaynağı haline geliyor. Tutsakları teslim almanın ötesinde, dışarıda devrimci mücadelenin önüne korku duvarı örmeye çalışıyor sermaye devleti. İktidardaki Orta çağ artığı dinci-gerici zihniyet, o çağın zindanlarının benzerini modern araçlarla inşa ediyor.
Bu saldırı yöntemi yeni değil. Hapishanelerin varlığı dahi bu yöntemin aracıdır. Gazeteci Barış Pehlivan açık cezaevine girdi. Tecavüzcüler, katiller, dolandırıcılar adı konmamış bir afla serbest bırakılırken, gazeteciler hapse atılıyor. Pehlivan Yüksek Güvenlikli zindana atılmasa da uyduruk gerekçelerle tutuklanması dinci-faşist Saray rejiminin planlı saldırısının bir parçasıdır.
***
Ulucanlar katliamında da aynı yöntem kullanıldı. Ulucanlar’da tutsaklar vahşice katledildi ve bedenlerinin fotoğrafları basına servis edildi. Bu yönteme başvuran sermaye iktidarı, “sınırsız vahşeti” ile “gövde gösterisi” yapmıştı. Her fotoğraf korku tohumu olarak ekilmeye çalışıldı dışarıya ve diğer hapishanelere. Ancak Ulucanlar’da devrimci tutsakların direnişi korku tohumlarını ekilmeden çürüttü. Öfke büyüdü. Diğer tutsaklar direnişi miras alarak devraldılar.
Yeni tipte hapishanelerde tecrit, baskı, işkence vb. saldırlar daha da arttırılmış durumda. Orta çağ artığı karanlık bir ideolojiye dayanan rejim, modern tekniğin imkanlarını işkenceyi yoğunlaştırmak için kullanıyor. Buna rağmen, devrimci ideallerine bağlı tutsakların güçlü bir direniş mirası var. Bu miras teslimiyete hayır diyor.
Tutsakları yalnız bırakmak ise tutsakların daha ağır bedeller ödemesine yol açacağı gibi, sermaye devletinin “vahşi” işlerini kolaylaştıracaktır. Çünkü tecrit o zaman gerçek niteliğine kavuşuyor. İçerideki tutsakları isterse kuyuya atsalar bile birbirleriyle ilişkiye geçme imkanı yaratılabiliyor. Sermaye devleti bu yüzden içeride de tecridi hedefliyor ama tutsağı dışarıdan izole etmeye öncelik veriyor. Bu yüzden tutsaklar ailelerinden çok uzak illerde bulunan hapishanelere sürgün ediliyor.
Dışarıdaki devrimciler, duyarlı insanlar hapishanedeki tutsak dostlarını, yoldaşlarını asla yalnız bırakmamalı. Tutsaklara yazılan mektubun verilmesi disiplin cezalarından öte tamamıyla hapishane idaresinin keyfine bağlı. Yani gönderdiğimiz bir mektubun dostumuza ulaşma ihtimali düşük. Buna rağmen düzenli yazılmalı. Hatta deyim yerindeyse mektupla dövülmeli hapishane. Mektuplar hiçbiri tutsağa verilmese bile, zindan idaresi onun yalnız bırakılmadığını net olarak görür.
Özcesi tutsaklar yalnız bırakılmamalı. “Yüksek güvenlikli” yeni tipte hapishaneler dışarıda korku tohumu değil öfke nedeni olmalı. Sermaye devleti dışarının tepkisizliğiyle orantılı olarak hapishanelerdeki tutsaklara saldırıyor. Eylemsel tepkilerin yanı sıra, mektup vb. gibi araçlarla tutsakların yanında olmak saldırıyı engellemese de azaltır.
Derinleşen tecridin, artan saldırının hedefi tutsakları teslim almak. Bunun farkında olan tutsaklar ise bu saldırılara direnerek, teslim olmayarak yanıt veriyor. Aslolan ise tutsakları direnişlerinde yalnız bırakmamaktır. Ki bu sadece devrimci bir görev değil, insan olmanın da yüklediği bir sorumluluktur aynı zamanda.
H. Ortakçı