Türkiye 1950’li yıllarda “Avrupa’nın tahıl ambarı” diye anılırdı. İnönü döneminde başlatılan ancak Adnan Menderes/Celal Bayar ikilisi döneminde doruğa çıkartılan emperyalizme bağımlılık politikasının vurduğu alanlardan biri de tarımdı. Buna rağmen 2000’li yıllara kadar Türkiye, “tarımda kendine yeterli ülkeler” arasında yer alıyordu.
Emperyalist/Siyonist projeyle yaratılan AKP’nin işbaşına gelmesiyle uygulamaya başladığı ultra neo-liberal saldırılar, diğer musibetlerin yanı sıra adım adım tarımsal üretimi de çökertti. Sanayi girdisi olan tütün, pancar gibi alanlarda yapılan üretime ağır bir darbe vuran AKP iktidarı, saman bile ithal etmeye başladı.
Mazot, elektrik, su, suni gübre gibi tarımsal girdileri sürekli arttıran “yerli/milli/dinci” iktidar, kapılarını uluslararası tarım tekellerine açarak, tarımsal üretime darbe üstüne darbe vurdu. Bir zamanlar “Avrupa’nın tahıl ambarı” olan Türkiye, 2002’den bu yana yılda ortalama 4 milyon 100 bin ton buğday ithal ediyor.
Koltuk değneği MHP’ye yaslanarak işbaşında kaldığı 16 yıl boyunca AKP, toplamda 49 milyon 401 bin ton buğday ithal etti. Gelinen yerde ülkenin buğday ihtiyacı Fransa, Almanya, Rusya, Ukrayna gibi ülkelerden karşılanıyor. Yani bu din istismarcısı, ırkçı-şoven iktidar koalisyonu, ülkenin tarımsal üretimini uluslararası tekeller lehine yıkıma uğratmıştır. Son 10 yılda ekim dışı bırakılan topraklar 27 milyon dekara/dönüme ulaşmış bulunuyor.
Her zaman iktidardan yana taraf olan TÜİK verilerine göre bile Türkiye 2016’da 4.22 milyon ton, 2017’de 4.99 milyon ton, 2018’in ilk yarısında ise 2.9 milyon ton buğday ithalatı yapıldı. Görüldüğü üzere ithalat oranı artışı devam ediyor. Ekonomik krizin derinleşmesi ve bu yıl yaşanan kuraklığın ise ülkede buğday üretimini daha da düşürecektir. Bu da dışa bağımlılığın artmaya devam edeceği anlamına geliyor.
AKP iktidarının tarımsal üretime vurduğu ağır darbeler, tarım alanında çalışan işçi ve emekçilerin bir kısmını işsizlik girdabına sürüklüyor. Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan Olcay Büyüktaş imzalı yazıda köylerde yaşayan nüfusun önemli bir kısmının kentlere taşındığına işaret ediliyor.
Büyüktaş, 2010’da köy nüfusunun yüzde 23.7’den, 2017’de yüzde 7.5’e gerilediğini belirtiyor.
Ülke tarımını çökerten politikalara imza atan AKP, utanmadan halen “yerli/milli” zırvalarını tedavülde tutuyor. Oysa 16 yıldan beri izlediği tarım politikası, bu dinci dikta rejimin temel önceliğinin uluslararası büyük şirketlere hizmet etmek olduğunu gözler önüne seriyor.
Bu şirketlerin ülke içindeki taşeronlarının AKP yandaş kapitalistler olması ise, işin doğası gereğidir. Zira her burjuva iktidar yaptığı hizmetlerin karşılığını almaya çalışır. AKP’nin farkı, bu kirli işleri pervasızca yapmasıdır.