Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 10 Nisan 2019 tarihinde açıkladığı Yeni Ekonomi Programı’nın alt başlıklarından biri “Tarımda Milli Birlik Projesi”ydi. Bu proje sözde gıda enflasyonu ile mücadele için önemli “yapısal reformlar”ı içeriyordu.
Tarım alanında sermayeye yeni rant alanları sunmaktan ibaret olan bu projeye gelen çeşitli tepkiler nedeniyle, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde 25 Nisan’da yapılacak tanıtım toplantısı ertelendi. Toplantının Mayıs ayı içerisinde açıklanacağı duyuruldu.
Proje “Yeni Değer Zincirimiz: Yalın Sistem” başlığı ile sunulmuştu. Bu “Yalın Sistem” üç ana unsurdan; Semerat Holding, Milli Birlik Kooperatifi ve üreticilerden oluşacak. Semerat Holding’in yüzde 50 hissesi Ülker, Eti, Sütaş, Namet, Pınar, Unilever, TK Holding, Katamonu Entegre, Migros, Borsa vb. özel sektöre ait olacak. Yüzde 35’i ise Tarım ve Orman Bakanlığı taşra teşkilatı ile Tarım Kredi Kooperatiflerinin birleştirilmesiyle oluşturulacak olan Milli Birlik Kooperatifi’nin ve yüzde 15’i de tarımsal Kamu İktisadi Teşekküllerinin olacak. Buna göre Toprak Mahsulleri Ofisi, Atatürk Orman Çiftliği, Türk Şeker, ÇAYKUR gibi tarımda faaliyet gösteren Kamu İktisadi Teşekkülleri, Semerat Holding’in iştiraki yapılacak.
Tarım alanını şirketlerin kontrolüne bırakan bu projeye Türkiye Ziraatçılar Derneği, Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu ve TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’ndan (ZMO) tepkiler geldi. Bu projeyle çiftçiliğin tamamen bitirileceğine ve daha çok hayat pahalılığı yaşanacağına dikkat çekildi. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Özden Güngör, bu modelin 2000’lerin başında Dünya Bankası’nın Türkiye’ye dayattığı projenin hayata geçirilmesi olduğunu belirtti ve “Tarımı uluslararası şirketlerin egemenliğine vermek Türkiye tarımını düzeltmez” dedi.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2019 Mart’ına ilişkin verilerine göre, gıda fiyatlarında son bir yılda yüzde 30’a yakın artış oldu. Dünyanın en büyük patates üreticileri arasında olan Türkiye, son bir ayda fiyatların en hızlı artış gösterdiği ülkeler arasında dünya ikincisi haline geldi. Fiyat artışlarının gerisinde Türkiye’deki tarım politikalarını serbest piyasa ekonomisinin insafına göre şekillenmesi vardır.
Bu sorunlara çözüm olarak sunulan “Tarımda Milli Birlik Projesi” de yine neo-liberal politikaların tarıma uygulanmasıdır. Zaten bu politikalar sonucudur ki Türkiye tarımda yıkıma sürüklenmiş, kendine yeterlilikten uzaklaşarak, dışa bağımlı hale gelmiştir.
Tarımsal ürünlere uygulanan kotalarla üretim tarım tekellerinin planlarına göre yapılmış, daha çok ithalata ağırlık verilmiştir. Türkiye’de tarım ve hayvancılık sektörlerinde saman dahil her şey ithal edilmektedir.
Öte yandan tarım üreticileri mağdur edilmiş, tarım şirketleri vergi indiriminden ve çeşitli desteklerden yararlanırken, tarım üreticileri bundan yararlanamamıştır. İthalata dayalı tarım politikası nedeniyle çiftçiler kredilerin borçlarını ödeyemez hale gelmiştir.
Türkiye’de her yıl yaklaşık beş milyon hektar tarım arazisi boş bırakılmış, verimli tarım toprakları imara açılarak betonlaşmaya hız verilmiş, verimli araziler enerji santralleri ve maden arama bahanesiyle kullanılamaz hale getirilmiştir.
Şimdi de bu sözde “milli” yeni projelerle esasta tekellerin ihtiyaçlarına göre adım atılacaktır. “Yerli ve milli” çiftçiyi yok eden, ülkeyi daha da dışa bağımlı hale getiren bir politika amaçlanmaktadır. Bu da emekçinin bütçesine daha yüksek gıda fiyatları olarak yansıyacaktır.
Uluslararası tekellerin çıkarına hizmet eden IMF ve Dünya Bankası’nın tarım politikaları dünya genelinde ağır sorunlar yaratmaktadır. Bunun bir parçası olarak Türkiye’de de faturasını emekçilerin ödediği tarımsal yıkım derinleşmektedir. AKP “Tarımda Milli Birlik Projesi” ile ülke tarımını geri dönülemez sorunlarla yüz yüze bırakmaya hazırlanmaktadır.