İçerisinde yaşadığımız kapitalist sistem, sıra sıra yıkılan domino taşları misali, kendi ürettiği bir felaket sonucu başkalarını da mağdur etmeden duramıyor. 6 Şubat ve sonrası depremler büyük bir felakete yol açtı. Sebep? Kar amacıyla depreme dayanıklı binaların yapılmaması, imar aflarıyla sorumluların aklanması, deprem vergisi ve diğer isimlerle toplanan bütçenin depreme hazırlıkta kullanılmaması vesaire. Sonuç? Akıl almaz düzeyde bir yıkım, feci can kaybı ve evsiz barksız kalan bir kitle. Elbette, barında sorunu çeken bu kitleye konut tahsis edilmesi, başlarını sokabilecekleri yerlerin bulunması lazım. Peki, mevcut rejim çözümü nerede buluyor? Yurtta kalmak zorunda kalan öğrencileri mağdur etmekte! “Ama, herkes elini taşın altına koymak zorunda!” diyenlere sorulması gereken soru ise şu: bu felaketin baş sorumluları, çürük bina inşa etmekten ve sonrasındaki katliamdan servet devşirenler, deprem yardımı adıyla toplanan paraları cebe indirenler, kısacası içinde yaşadığımız bu cehennemin burjuva mühendisleri ellerini hangi taşın altına koymuşlardır ki, biz öğrencilerin mağdur edilmesine, barınma hakkımızın elimizden zorla alınmasına ses çıkartmamamız bekleniyor? Boğaziçi’ndeki son gelişmelerin bağlamı işte tam da bu.
Gidecek başka yeri olmayan öğrenciler apar topar yurtlarından atılırken, kayyım yönetimi yurt kapasitesini arttırma sorununa çözüm yolları arıyor. Ancak dedim ya, yıkılan domino taşları misali, bu sorunun çözümünü başka öğrencileri mağdur etmekte buluyor. Kayyım rejimi öğrencilere danışmadan, farklı çözüm önerilerini dinlemeden, bu sefer kulüp odalarına göz dikti. Uçaksavar lojmanlarından depreme dayanıklı D bloğunun açılması, Kuzey kampüste depreme dayanıklı idari binaların yurda çevrilmesi, Superdorm karşısındaki alana prefabrik yurt yapılması ve Superdorm’un güçlendirilmesinin şimdilik ertelenmesi önerilerinin hepsini reddeden kayyım rejimi, kulüp odalarını apar topar boşaltarak 15 kişilik odalar ve 3 katlı ranzalarla fiili koğuş sistemi kurmayı planlıyor. Bu koğuş sistemi ne öğrencilerin barınma sorununu çözebiliyor, zira kulüp odalarının mağdur edilen öğrenci sayısını karşılaması mümkün bile değil, ne de zaten konut hakkı gaspedilmiş öğrencilere kulüpler aracılığıyla sosyalleşme, öğrenme ve araştırma hakkı tanıyor.
Boğaziçi Üniversitesi’nin köklü bir kulüp kültürü var ve bu kültürün idame ettirilebilmesi, kulüplerin toplanabileceği ve etkinliklerini gerçekleştirebileceği alanların tanınmasını gerektiriyor. Eğer kayyım rejimi mekansız da işlerin idame ettirilebileceğini düşünüyorsa, buyursun kendi idari binalarını yurtsuz kalan öğrencilere açsın. Eğer buna inanmıyorlarsa, o halde öğrencilere danışılmadan, “yaptım oldu” minvalinde kulüp odalarının öğrencilerin ellerinden alınmasının, bu odaların son derece uygunsuz 3 ranzalı 15 kişilik koğuşlara çevrilmesinin, yurtlarından edilen en az 1400 öğrenci fahiş kira ödemeye zorlanırken okulun en ufak bir maddi yardımda bulunmamasının, kampüs yaşamında önemli bir yer tutan kulüplerin ücra bir köşedeki BÜMED binasına taşınmasının mantığı nedir? Biz üniversite öğrencileri neden sizin sömürü rejiminizin sert faturalarını ödeyelim?
Söz, yetki, karar üniversite bileşenlerine!
Boğaziçi Üniversitesi'nden bir DGB'li