Bursa’nın Keles ilçesine bağlı dağ köylerinden 700 yıllık Sorgun Köyü’nde içme suyu havzalarının üzerine mermer ocağı kurulmak isteniyor. Mermer ocağının hayata geçmesiyle sadece Sorgun Köyü değil, Kocakovacık, Düvenli, Boğazova yaylaları da etkilenecek. Proje, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda izin beklerken, köylüler de dava açmaya hazırlanıyor.
Gazete Duvar’dan Pelin Akdemir’in haberine göre Sorgun Köyü'nde yaşayanların tarihi Karakeçili Yörüklerine dayanıyor. Sorgun Köyü sütüyle, peyniriyle, geleneksel bebekleriyle ünlü bir köy. Köyün mandırasında Kocakovacık, Düvenli ve Sorgun Köyü'nün sütleri işlenerek “Sorgun peyniri” elde ediliyor. Ayrıca yılda 400 ton kiraz ihracatı yapılıyor. Köy Muhtarı Necati Ekşi, köye şirketlerin girmesini hatta belediye tarafından arsaların satın alınmasını bile istemiyor. İki yıl önce Boğazova denilen yere Rüzgar Enerji Santralleri yapılmış. Köylüler, ormanlık alanda kesim olmayacağı, pervanelerin boş tepelere konulacağı için itiraz etmemiş. Fakat GÜRİŞ’in açtığı yoldan giderek bölgede sondaj çalışmaları yapan madencilik şirketleri, bölgede mermer olduğunu keşfetmiş. Ak Parti eski Milletvekili Hüseyin Şahin’e ait şirketin öncü olduğu projede, köyün tam karşısında bulunan, su havzasının olduğu dağda mermer ocağı işletilmek isteniyor. Projenin ömrü 343 yıl olarak belirlenmiş. Instone Madencilik şirketine ait projenin tanıtım dosyasında, ÇED için 24 bin 99 hektarlık alan talep edilmiş. Yani ‘ÇED olumlu’ raporu almak yerine ‘ÇED gerekli değildir’ raporunun alınması hedeflenmiş.
“Köylülerin yüzde 99’u istemiyor”
Sorgun Köyü Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Muharrem Ulutaş, GÜRİŞ’in açtığı yolun maden şirketlerine davetiye sunduğunu söyledi.
Hüseyin Şahin’in alınması gereken izinler için siyasi gücünü kullandığına işaret eden Ulutaş, “Köye gelmeden imzalar atılıyor. Siyaset dönüyor. Bütün izinleri almaya çalışıyorlar” dedi. Mermer ocaklarının su kaynaklarının olduğu yere yapılmasının Sorgun’da ve çevre köylerde tarımsal faaliyeti bitireceğine dikkat çeken Ulutaş, şöyle konuştu:
“Köyün her tarafına mermer ocağı yapmak istiyorlar. Toz olmayacağını söylüyorlar. Çocuğa söylesen, o bile inanmaz. Köylüyü kandırma operasyonu var şu an. ‘Bunlar büyük adam. Biz bunlarla baş edemeyiz’ deniyor köylüye. Köylülerin yüzde 99’u istemiyor.”
20 bin ağaç kesilecek
Ulutaş, sulama göletine karşı verdikleri mücadeleyi de şöyle anlattı: “Bundan yaklaşık beş yıl önce tapu kadastro köye geldiğinde, çoğu kişi kirazlarını kestiği için hapis yattı. Şu an hektarlarca ormanlık alanı yok etmek istiyorlar. Dört yıldan beri komşu köydeki ormanın içine yaptırmak istediği sulama göletine karşı mücadele veriyorum. Köyün sulama göletine ihtiyacı yok ama 20 bin ağaç kesilecek, Devlet Su İşleri ‘kessinler’ diyor. Bir ağaç kesildi diye hapis yatıran devlet, orman gidiyor, ‘kessinler’ diyor. Gerekirse Devlet Su İşleri’ni de mahkemeye vereceğiz. Kocayayla’ya yaptılar, Osmanlı mirasını mahvettiler. Sata sata hiçbir şeyimiz kalmadı.”
“Büyük bir dağ yok edilecek”
DOĞADER Başkanı Sedat Güler, Muhtar Necati Ekşi ve Dernek Başkanı Muharrem Ulutaş’ın çağrısıyla Avukat Eralp Atabek ile köye gittiklerini belirtti. “Büyük bir dağ yok edilecek” sözleriyle durumu anlatan Güler şunları dedi:
“Köyün su kaynaklarının olduğu bölgede madencilik faaliyeti yapılmak isteniyor. Suyun kirlenmesini bırakın, burada su kaybı olacak. Maden ocağında patlatma yapıldığı zaman su kaçar oradan. Bunun anlamı, Sorgun, Kocakovacık, Düvenci köylerinin yok olması demek.”
Su havzasının sağ tarafının, taş ocaklarıyla delik deşik edildiğini belirten Güler şunları vurguladı: “Şimdi de su havzasının sol tarafını yok etmeye başladılar. ‘ÇED raporu gerekli değildir’ diye önce 25 hektarın altında çalışacaklar. Kaynak güzelse dönüm dönüm arttıracaklar. Ülkenin her yerinde bu şekilde Ali Cengiz oyunlarına giriyorlar.”
Köyün tarihine vurgu yapan Güler, Büyükorhan ilçesine bağlı Karaağız Köyü’ndeki davanın bu sayede kazanıldığını belirtti. Yıllar önce Başköy’de verdikleri mücadeleyi hatırlatan Güler, “Şirketler bir yere girdiğinde önce mülkiyet hakkını alıyor, sonra yaşam hakkını alıyorlar. Tek çare mülkiyet ve yaşam hakkını korumak” dedi.