2 Temmuz 1993 Sivas katliamının 30. yılında PSAKD Genel Başkanı Cuma Erçe ile konuştuk...
“İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar zamanaşımına uğramaz!”
- 30 yıl geçmesine rağmen katliamın yasal anlamda dahi hesabı verilmemiştir. Katiller affedildi, tutuklular serbest kaldı. Zamanaşımı süreciyle birlikte 14 Eylül’de davanın sonlanması öngörülüyor. Dava sürecine dair neler söylemek istersiniz?
Cuma Erçe: Koca bir 30 yıl geçti ve iktidar suçluları cezalandırmamakta, gerçekleri su yüzüne çıkarmamakta kararlılar. Biz ise hem ailelerden aldığımız güç ile hem de örgütümüzden aldığımız güçle sonuna kadar bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Fakat bu mücadeleyi kendi içinde değil, bugüne kadar bu ülkede yaşanmış onlarca sorun ile bağını kurarak yürütüyoruz. Bu katliamı öne çıkararak ve diğer katliamlarla da yüzleşerek hesap sorma mücadelesini büyütüyoruz. Sadece Sivas için adalet değil, herkes için adaleti de savunan bir yerde duruyoruz. Sivas katliamını diğer katliamlardan ayıran en önemli özellik, sorunların tamamını içine alan bir biçimde işlememizdir.
2 Temmuz’da yaşanan bu katliamda aslında katiller kuyruklarından yakalandılar. 30 yıldır bu katliamın sorumlularının öne çıkardığı figüranlarla ilgilendik. Yani kim taş attı, kim çakmağı çaktı vb. gibi… Ne yazık ki gerçek sorumluları, katliamın gerçek hazırlayıcılarını yargı önüne çıkaramadık. Kısaca o dönem devletin karar organlarında bulunan hiç kimse yargı önüne çıkarılmadı. Ne bir Sivas Valisi, Belediye Başkanı, emniyet müdürü, içişleri bakanı, kültür bakanı, jandarma komutanı, hiç kimse yargı önüne çıkarılamadı. Sadece öndeki piyonlar göstermelik olarak yargılandı ki onların dahi tamamı yargılanmadı. Yurt dışına kaçırıldı, yargılananların cezaları azaltıldı. Örneğin, güya katliamın birinci sanıklarından, kırmızı bültenle aranan Cafer Erçakmak’ın katliamın yaşandığı çok yakın bir yerde, karakola da 50-100 metre mesafede bulunan evinde öldüğü ortaya çıktı. Durum böyle olunca, 30 yıldır verdiğimiz mücadelenin ne kadar haklı olduğu ortaya çıkıyor.
Geçtiğimiz günlerde Musa Anter davasında zamanaşımı kararı verdiler ve aynı tehlike Sivas Davası için de olası bir tehlikedir. Bu soruna iki şekilde yaklaşıyoruz. Birincisi, uluslararası anlaşmalar gereği insanlığa karşı işlenmiş suçlar zamanaşımına uğramaz. Sivas katliamı bu kapsama girer. Dolayısıyla zamanaşımına uğratılmaması gerekir. Bu anlamda iç hukuk geçersizdir. Ama her şeye rağmen, hukuksuzluğun diz boyunu aştığı ülkemizde, AKP-MHP iktidarı altında böyle bir kararın çıkma ihtimali çok yüksek. Lakin biz böylesi bir duruma karşı direneceğiz. Güçlü bir hukukçu ordumuz var. Örgütümüzü hareketlendiriyoruz. İtiraz hakkımızı sonuna kadar kullanacağız. Ola ki böyle bir karar çıktı, biz, “bu artık bitti” demeyeceğiz. PSAKD örgütlülüğü eşitlikten, özgürlükten, emekten yana bütün güçlerle beraber “biz bitti demeden, bitmeyecek” ve dava divana da kalmayacak. Çünkü artık divan biziz, divan halk. Yanı sıra katilleri aklayan zihniyetle de hesaplaşacağız. Sadece Sivas’ta değil, Dersim, Koçgiri, Malatya, Çorum, 10 Ekim, Roboski, Gezi, Gazi, Soma, Suruç, Amasra da dahil bütün katliamlarla hesaplaşacağız. Sadece bunlar da değil, deprem adı altında gerçekleştirilen katliamla da hesaplaşacağız. Kadın cinayetleri, çocuk tacizleri, orman katliamları da dahil…
Karşımızda bir zihniyet var. Hatırlayalım; Ankara Çubuk’ta CHP Genel Başkanı’na bir saldırı oldu, Erzurum’da mitinge yönelik bir saldırı oldu. Tüm buralarda ne denildi: “Yakın, yakın!”. Karşımızdaki zihniyet bu! Ankara Gar’da biz yine bir Sivas, Kerbela yaşadık. Sivas hicri takvime göre Kerbela’nın yıldönümüydü. 10 Ekim de miladi takvime göre Kerbela’nın yıldönümüydü. Böylesi tesadüf olamaz. Biz üç Kerbela yaşadık. Ayrıca bu zihniyet 12 Eylül askeri faşist cunta ile aynı zihniyettir. O dönem cunta 24 Ocak Kararları’nı hayata geçirmek için yapılmıştı. Bugün de katliamların ardı arkası kesilmiyor ve gelinen noktada halk yoksulluk, açlık ile boğuşurken düzen rant düzenine daha fazla dönüştü. Ayrıca bugün Sivas katliamı bugünkü tek adam rejiminin, şerri düzen arayışının, altı yaşındaki kız çocuklarını evlendiren zihniyetin, merdiven altı tarikatların, bakanlıkların kendi arasında paylaşmanın yolunu döşeyen bir süreçtir. Kısacası bugünkü siyasal atmosferin yolunu düzleyen Sivas katliamıdır. Dolayısıyla Sivas katliamını bu kadar önemsememizin sebebi de budur. Sivas katliamı hepimizin ortak mücadele noktasıdır.
“Halkımız bu mücadeleden vazgeçmeyecek!”
- Önden yapılan anma etkinliklerine yönelik yasaklama vb. saldırılar gerçekleşti. Bunlara dair neler söylemek istersiniz?
- En son Mamak’ta yaptığımız anmada ibadetimiz olan semah esnasında polisin bir saldırısı oldu. Ses sistemi kapatıldı. Ama gençlerimiz buna karşı direngen tutumu ile püskürtüldü. Yine İstanbul Sultangazi’de anmamız kaymakamlık tarafından yasaklandı. Bu AKP’nin zihniyetinin olduğu gibi devam ettiğini gösteriyor. Ama halkımız bu mücadeleden vazgeçmeyecektir.
“Yarım bıraktıkları işi tamamlamaya çalışıyorlar!”
- Sivas katliamının faili devlet bugün de karanlığını her alanda yaygınlaştırmaya çalışıyor. ÇEDES ile birlikte eğitimde tarikatlar cirit atarken mezhepçi anlayış yaygınlaştırılıyor. Buna karşı bakışınız ve mücadele programınız nedir?
- ÇEDES aslında az önce saydığım gelişmelerin sonucundaki en somut projedir. Zaten biz bir laiklik problemi olduğunu söylüyoruz yıllardır. Bunların derdi laikliği ortadan kaldırmak değil. Zira olamayan bir şeyi kaldıramazsınız. Sadece var olan yapı ile yetinmiyorlar. Biliyorsunuz, derslerin tamamı din derslerine çevrildi. Bununla yetinmediler, okulları imam hatipleştirdiler. Bu da yetmedi, her okula bir imam atayarak aslında medrese eğitimine çevirmeye çalışıyorlar. Bununla beraber karma eğitimi de hedeflemiş oluyorlar. Bu proje iki bakanlığın ve bir başkanlığın ortak imzaladığı bir protokol. Yarım bıraktıkları işi tamamlamaya çalışıyorlar. Okullarda imamları hakim kılmaya çalışıyorlar. Cemaat egemenliğini hakim kılmaya çalışıyorlar. ÇEDES böylesi tehlikeli bir proje. Bunun bir ileri süreci kız erkek ayırarak eğitim vermek. Cins ayrımcı, gerici bir eğitimi hakim kılarak şerri bir yönetim oluşturmak. Gericilikten beslendikleri için gericiliği beslemek zorundalar.
“Öncelikle tek reçetemiz birlik!”
- AKP-MHP iktidarının seçim öncesinde Alevilere dönük söylemleri ve artan baskı politikalarına karşı mücadele talepleriniz nelerdir?
- Öncelikle tek reçetemiz birlik! Öncelikle tüm Alevi kurumlarının birliğini sağlamak, sonra demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren tüm kurumların birliğini sağlamamız gerekiyor. Üçüncüsü de tüm taleplerimize sıkı sıkıya sarılmamız gerekiyor. Öncelikle eşit yurttaşlık çok önemli ve bu sadece Alevileri de aşıyor. Ayrıca zorunlu din derslerinin kaldırılması talebimiz esastır. Osmanlı döneminde el konulan ibadethanelerimizin teslim edilmesi, cem evlerimizin ibadethanemiz olarak tanınması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılması en temel taleplerimiz arasındayken, en önemlisi ve günceli Madımak Oteli’nin utanç müzesi haline getirilmesi taleplerimizdir.
Son olarak, şeriata karşı laiklik, zulme karşı adalet için bütün canlarımızı 2 Temmuz sabah, saat: 09.00’da PSAKD Sivas Şubesi önünden başlayacak yürüyüşe katılmaya davet ediyorum.
Kızıl Bayrak / Ankara