Yeni bir seçim dönemi içerisine girildi. Seçim dönemine nasıl bir Türkiye ve nasıl bir dünya tablosu üzerinden girildiğine göz atmakta fayda var.
Tunus’ta ve Mısır’da ayaklanmalar yaşanıyor, hükümetler istifa etmek zorunda kalıyor. Bir sene sonra yine ayaklanma yaşanıyor, halk “yeni” gelen yöneticileri de istifa ettiriyor. Kuzey Afrika’daki gibi kısmi başarılar üretemese de Avrupa yaygın ve kitlesel eylemlerle sarsılıyor. Emekçiler hükümet binalarını kuşatıyor. En olmaz denilebilecek yerlerde, Amerika’da işgal eylemleri yapılıyor. Kısacası dünya yeni bir eylem dalgası ile sarsılırken çok geçmeden Türkiye’den buna kitlesel bir yanıt geliyor: Haziran Direnişi. Kitleler, eylemlerinin “daha başlangıç” olduğunu ilan ederek mücadeleye devam edileceğini bildiriyor. Komünist İşçi Partisi bu gelişmeleri şu şekilde ögörüyor: ... “Bu dönemin özgünlüğü, dünyada ve Türkiye’de bir siyasal gericilik, bir sosyal durgunluk dönemi olmasıdır. Şimdilerde bunun aşılmakta olduğu bir geçiş evresindeyiz. Dünyanın ve Türkiye’nin geleceğinde büyük toplumsal sarsıntılar, toplumsal devrimlere doğru büyüyebilecek büyük birikimler var.”(TKİP IV. Kongre Bildirisi)
Türkiye’de yaşanan Haziran Direnişi birçok ülkede selamlandı. Emekçilerin direnişi dosta umut, düşmana korku saldı. Bu direniş, “her şeyin bittiğini” söyleyenlere “bu halktan bir şey olmaz” diyenlere tok bir yanıt oldu. Daha düne kadar düşman cephesinde “devrimler bitmiştir, kapitalizm bakidir” sözleri yankılanırken içerisinden geçtiğimiz dönem, siyahı siyah, beyazı beyaz kadar netleştirdi.
Gelin görün ki yaşanan gelişmeler düşmanın korkularını büyütürken “dostlar hala alış-verişte”... Yaşanan eylemler, ayaklanmalar, ödenen bedeller, devletin katliamcı yüzü, bu sistemin daha fazla teşhir olmasını sağlarken, son yaşanan hırsızlık-yolsuzluk operasyonu, kapitalist düzenin, kitleler nezdinde itibarını yerlerde süründürürken, bu gelişmelerden sanki hiçbir şey anlamıyormuş gibi, “dostlar”, yani reformist güçler hala umudu yerel seçimlere bağlama derdinde. Düzen solu, düzen sağı ve reformistler aralarında anlaşmışlar gibi, hepsi de “AKP’den hesap sormak için” kitleleri, kendi dünyaları gibi dar olan sandıkların içine hapsetmeye çalışıyorlar.
“Amerika’dan İsviçre’ye, Fransa’dan İngiltere’ye, Norveç’e vb. dek, herhangi bir parlamenter ülkeyi düşününüz; asıl ‘devlet’ işleri hep kulislerde görülür; bu işler devlet daireleri, bakanlıklar, kurmay kurulları tarafından yürütülür. Parlamentolarda, yalnızca ‘saf halk’ı aldatma ereğiyle gevezelikten başka bir şey yapılmaz.”
Bu alıntı Lenin’in “Devlet ve Devrim”inden... Lenin her ne kadar bunu parlamento seçimleri için söylese de aslında düzen ve kurumlarına bakış itibariyle, bu cümlelerin bu günlerde reformist akımlara da hatırlatılması gerekiyor. Açarsak... Sömürü düzeni burjuvazi tarafından yönetiliyor. Ve onların gölgesinde, burjuvalaşmış devlet bürokrasisi tarafından... Tam da içinden geçtiğimiz dönemde “devlet daireleri, bakanlıklar, kurmay kurullar” trilyonları götürüyor. Ve bu durumun kendisi, kapitalist düzeni teşhir etmek için bir malzeme... Aslında pislikleri ortalığa saçılırken sistem kendi kendini teşhir ediyor. Kitleler “Bu pisliği devrim temizler!” sloganını atarken reformist akımlar (BDP, HDP, TKP, Halkevi, ÖDP vb.) ne yapıyor? Kitleleri seçime, seçim bilincine hazırlıyor. Yani “bize oy verin bu pisliği temizleyelim” diyorlar. Devrim nerede? Kitleleri iktidar bilinci ile kuşatmak varken, işçi ve emekçileri tam da kendi ideolojileri etrafında, devrim ve sosyalizmin programı altında kenetlendirmek varken bu imkanları heba ediyorlar. Yani özetle, Lenin’in deyimi ile “saf halk”ı aldatıyorlar. Bu yönleri ile reformist akımlar aslında devrimin önünde ciddi bir engeldirler.
Tarihte de hep böyle olmadı mı zaten? Devrimlerin olanaklarının gün gibi ortada durduğu her zaman diliminde, reformizm bir akım olarak hep olmuştur. Her ülkede, her mücadele alanında.... Eylemi, süreci ve imkanları hep geriye çekmişlerdir. Fakat toplumsal mücadele böylesi tutum ve akımları tarihin bir kenarına itmesini de bilmiştir.
Bu ülkenin komünistlerine çok önemli görevler düşmektedir. İçinden geçtiğimiz bu dönemde devrim ve sosyalizm propagandasını her zamankinden daha etkili ve güçlü yapmak gerekiyor. Öte yandan mevcut atmosfer sistemin daha da teşhir olmasını sağlıyor. Bu şu demektir ki, reformizmin önüne daha güçlü bir şekilde çıkmak son derece önem kazanmış bulunuyor. Seçim dönemi reformizmin teşhiri açısından önemli bir fırsattır aynı zamanda.
F. Deniz