Diyarbakır’da 10 Şubat 2013 yılında Öcalan’ın Türkiye’ye getirilişini protesto etmek için yapılan eylemlerde polis saldırısı yaşanmıştı. Bu eylemde Şahin Öner zırhlı polis aracının ezmesiyle katledilmişti. Devlet kaynaklarıysa Öner’in ölüm nedeninin elindeki bombanın patlaması sonucu olduğunu duyurmuştu.
Değişik zamanlarda gerçekleşen benzeri cinayet ve katliamlarda olduğu gibi devletin yaklaşımı bu cinayetinde de üzeri örtülmeye çalışıldı. Ancak olayın peşi bırakılmayınca açılan davaya bakan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı inceleme yapmak zorunda kaldı. İki yılın sonunda Öner’in hayatını kaybetmesine zırhlı araç tarafından ezilmiş olduğu belgelendi.
Polis cinayetini örtbas girişimi
Ancak olayın tanığı olan Levent Çartay Çartay'ın savcılıkta anlattıkları ise, Öner’inn nasıl öldüğünü ayrıntılarıyla anlatıyordu. Çartay, “ Çocuk araç kendisine üç metre mesafe kalınca geriye döndü. Ellerini kaldırdı, akrep durmadı. Önüyle Şahin’e çarptı. Sürükleyerek 15-20 metre aşağıya götürdü. Araç yoluna devam etti.” Arkadan gelen polislerin silahını Öner'e doğrulttuktan sonra küfrederek “... ... sen daha ölmedin mi?” dediğini söyleyen Çartay, çevredekilerin “Bakacağınıza hastaneye götürün” demelerine rağmen polislerin “Konuşacağına gel sen götür” diye cevap verdiklerini ifade etti. Yine diğer tanık anlatımlarında Öner’in 15 metre sürüklendikten sonra aracın sol arka tarafından kanlar içinde çıktığı ifade edildi. Ayrıca Öner’in ağır yaralı olarak önce Şehitlik Polis Merkezi’ne götürüldüğü, parmak ve tırnak izi alındığı ortaya çıktı.
Öner’in "patlayıcı maddenin infilak etmesi nedeniyle mi yoksa herhangi bir cisim veya zırhlı polis aracının çarpması sonucunda mı?" öldüğünü belirlemek amacıyla Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu İstanbul 1. Adli İhtisas Kurulu’nun ek rapor hazırlaması istendi.
Öner hakkında hazırlanan raporda ölümün, ‘patlama usulü mümkün’ denerek “genel beden travmasına bağlı çok sayıda kot kırığı ile birlikte yaygın akciğer hasarına bağlı iç kanama sonucu” olduğu ifade edilmişti.
İnkar edilemeyecek kadar aleni cinayet!
İstanbul 1. Adli İhtisas Kurulu’nun hazırladığı ek raporla Öner’in gerçek ölüm nedeni kabul edilmek zorunda kalındı. Ek raporda, ilk rapora işlenen tespitlere rastlanmadığı ifade edilerek, “Kişinin ölümünün görgü tanıklarının ifadelerinde belirtildiği şekilde, zırhlı polis aracının çarpması ve sürüklemesi ile meydana geldiği” söylendi. Bu karar sonucunda TMK 10. madde ile yetkili Diyarbakır Savcılığı "görevsizlik kararı" vererek, dosyayı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi.
Öner'in ölüm nedeni resmi organlarca kabul edildikten sonra savcılık "taksirli ölüme neden olma" suçunun işlendiğini kabul etmek zorunda kaldı. Savcılık bir lütuf gibi “Öner hakkında ceza isteyen kovuşturmaya yer olmadığına” karar verdi.
Öner’in nasıl öldürüldüğünün kabul edilmesi için iki yıl geçti! Bir şekilde bu cinayeti kabul etmek zorunda kalanların yargılamayı nasıl sonuçlandıracağı ise muammadır. Zira aleni infaz ve cinayet davalarını oradan oraya sürenlerin sicili oldukça kanlıdır.
Devletin, mırıldanarak kabul ettiği bu cinayetin suçlularını, emir verenleri nasıl yargılayacağını ve mahkum edeceğini anlamak hiç de zor değildir. Şimdiye kadar öldürdüğü insanların dava dosyaları il il dolaşmakta, nihayetinde ya göstermelik cezalar verilmekte, ya da katiller tümüyle aklanmaktadır.