Rektörlük atamaları

Nihat Hatipoğlu gibiler her yönüyle çürümüş olan burjuva düzen bataklığının ürünüdürler. Kendilerine sunulan TV olanakları ile başta evlere hapsedilmiş milyonlarca kadın olmak üzere işçi ve emekçileri gerici ideolojiyle zehirledikçe sürekli ödüllendiriliyorlar. Bu tür şahısları kullanarak milliyetçi ve dinci propagandalar yoluyla akademi dünyasına hakim olmaya çabalayan Erdoğan-AKP diktatörlüğü ancak sömürü düzenini yıkma mücadelesi sayesinde durdurulabilir.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 24 Ocak 2019
  • 21:23

AKP şefi Erdoğan yeni yılın başında 6 üniversiteye rektör atadı. Resmi Gazete’de yer alan karara göre atananlardan biri de Nihat Hatipoğlu’ydu. Antep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’ne atanan din istismarcısı Hatipoğlu, skandal açıklamaları, dini programları ve program başına aldığı paranın miktarı ile biliniyor. Hatipoğlu türünden şahısların planlı bir şekilde rektör atandıkları da bilinen bir diğer gerçek.

Rektör atamaları, AKP şefinin akademik kurumların denetimini eline almak için attığı birçok adımdan biri sadece. Şu ana kadar ihraçlar, soruşturmalar ve tutuklamalar ile üniversiteleri devrimci, ilerici ve yurtsever akademisyen ve öğrencilerden “temizlemeye” çabalayan sermaye iktidarı, üniversitelerin işleyiş ilkelerinden yönetimine kadar her alanı kendi çizgisine göre dizayn etmeye çalışıyor.

Rektörlük atamaları geçmişten bugüne hep tartışma konusu olmuş, usulsüzlüklerle gündeme gelmiş ve hükümetlerin ilgisini her daim cezbetmiştir. 1982 yılında kabul edilen darbe anayasasında YÖK tarafından belirlenen adaylar Cumhurbaşkanı tarafından atanıyordu. 1992 yılında yapılan kanun değişikliği ile güya rektörlük atamalarında demokratikleşmeye gidildi. 1992-2016 arası dönemde üniversiteler seçim sonrası belirlediği 6 ismi YÖK’e, YÖK de 3’e indirdiği listeyi Cumhurbaşkanı’na iletiyor, Cumhurbaşkanı listeden atama yapıyordu. 2016 yılında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile yapılan değişiklik sonucu 1992 öncesinde olduğu gibi YÖK tarafından belirlenen adaylar Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.

Bu düzenlemeden vakıf üniversiteleri de paylarına düşeni aldılar. Vakıf üniversitelerinin rektörlük seçimi önceden vakıf mütevelli heyeti tarafından yapılıyordu. Söz konusu KHK ile vakıf üniversitelerinin rektörlük atamaları da cumhurbaşkanı tarafından yapılmaya başlandı.

Erdoğan Boğaziçi dahil çeşitli üniversitelerde seçilmişleri değil, listede olmasa dahi kendisine yakın olan isimleri atamıştı. Örneğin cumhurbaşkanı olduğu ilk aylarda İstanbul Üniversitesi’nde en yüksek oyu alan Prof. Dr. Raşit Tükel yerine Prof. Dr. Mahmut Ak’ı atamış, bu tutumu tepkilere yol açmıştı. Mahmut Ak, TC ordusunun Efrîn işgaline verdiği desteği ile gündeme gelmişti. Aynı zamanda, Türk Tabipler Birliği (TTB) yöneticilerinin “Savaş halk sağlığı sorunudur” başlıklı bildirisine imza atan Raşit Tükel ve üniversite bünyesinde bulunan diğer TTB üyesi akademisyenlere uzaklaştırma cezası vermişti.

2018 yılının Temmuz ayında arka arkaya kararlar değiştirildi. 9 Temmuz’da yayınlanan 703 sayılı KHK ile rektörlük seçimi için “profesör olma” şartı kaldırıldı. 15 Temmuz’da yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile tekrardan rektörlere “en az üç yıl profesör olma” şartı getirildi. 6 gün içinde kararın kaldırılıp geri getirildiği esnada İstanbul Üniversitesi’nin ikiye bölünmesi gündemdeydi. İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa rektörlüğüne üç yıllık profesörlüğünü doldurmamış Nuri Aydın atandı. Aynı zamanda Berat Albayrak’ın 1 yıllık profesör olan arkadaşı da rektör olarak atananlar arasındaydı.

Üniversite rektörlerinin belirlenmesi için kanunları kendilerine göre eğip bükenler, bilim yuvası olması gereken üniversiteleri gerici propagandaları uğruna ihtiyaçları doğrultusunda şekillendiriyorlar. Devlet ve akademi kurumları kadrolaşmasında arkadaş torpilinden ideolojik yapılanmaya kadar her yol mübah sayılıyor. Erdoğan’ın atadığı rektörler ya “milli görüşçü” ya da bir dönem AKP milletvekilliği yapmış isimler. Erdoğan’ın özel doktoru, arkadaşı, AKP’nin belediye başkanı adayı gibi şahıslar da bu listede yer alıyorlar.

Nihat Hatipoğlu gibiler her yönüyle çürümüş olan burjuva düzen bataklığının ürünüdürler. Kendilerine sunulan TV olanakları ile başta evlere hapsedilmiş milyonlarca kadın olmak üzere işçi ve emekçileri gerici ideolojiyle zehirledikçe sürekli ödüllendiriliyorlar. Bu tür şahısları kullanarak milliyetçi ve dinci propagandalar yoluyla akademi dünyasına hakim olmaya çabalayan Erdoğan-AKP diktatörlüğü ancak sömürü düzenini yıkma mücadelesi sayesinde durdurulabilir.

U. Aze