AKP iktidarı döneminde polis cinayetleri ve katillere yönelik cezasızlık uygulamaları gözle görülür biçimde tırmandı. Son olarak Kemal Kurkut’un katilinin beraat ettirilmesi, polise istediğini öldürme yetkisi vermekten başka bir şey değil.
Ortada fotoğraflarla belgelenmiş bir cinayet var. Bu şekilde belgelenmese bile geçmişte, yargılanan katil polislere deyim yerindeyse göstermelik biçimde en alt sınırdan, indirimlerle “ceza” veriliyordu. Kurkut davasında ise cinayeti belgeleriyle kanıtlanan polis beraat ettiriliyor.
Katile beraat topluma mesaj
Kurkut’un katilinin yargı tarafında suçsuz bulunmasının tek bir anlamı var: Sistemin (ve AKP’nin) bekası söz konusu olduğunda polis istediği gibi adam öldürebilir.
Kurkut’un katili beraat ettirilerek topluma korku enjekte edilmeye çalışılıyor. Çünkü işçi emekçilerin öfkesi Covid-19’la birlikte boyutlandı. Katillerin cezasızlıkla ödüllendirildiği mahkeme kararları ise öfkenin tepkiye dönüşmeden, kaygıya, korkuya dönüştürülmesini hedefleniyor.
Kurkut’un katilinin beraat ettirilmesi neredeyse rutinleşen cezasızlık politikasının yeni bir örneği değil. Topluma mesaj vermeyi, korku enjekte etmeyi hedefleyen bir karar.
Yakıcı ihtiyaç örgütlü mücadele
Gelinen yerde devlet terörü açıktan cinayet biçimini almış durumda. Çünkü kriz derinleşiyor, emekçilerin öfkesi ise büyüyor. Baskı, zorbalık ve katliamlar bu öfkeyi dizginlemenin araçları olarak AKP iktidarı tarafından sistematik bir şekilde kullanılıyor.
Kurkut’un katilinin beraat ettirilmesi ile bütün bir topluma verilen “istediğimiz gibi katlederiz” mesajına işçi ve emekçiler örgütlü mücadeleyi güçlendirerek yanıt vermelidir.
H. Ortakçı