Ranta dayalı imar politikası ve sermaye iktidarının hiçbir önlem almamasından dolayı on şehir depremin ardından birer ölüm tarlasına döndü. Depremden bu yana 40 günü aşkın bir süre geçmesine rağmen, halen çadır arayan depremzedeler var. Çadır bulanların ise çoğunun tuvalet/banyo sorunları çözülmüş değil. Temizlik, hijyen maddeleri keza öyle. Ulaştırılan ihtiyaç maddelerinin büyük bir çoğunluğu gönüller tarafından bağışlanan yardımlardan oluştuğu dikkate alındığında, AKP-MHP iktidarının depremzedelerin sorunlarına çözüm bulmak gibi bir sorununun olmadığı görülür.
Aradan geçen süreye rağmen en temel sorunların bile çözülmemesi, Saray rejiminin çözüme dönük somut bir politikasının bulunmadığını gösteriyor. Olduğu kadarıyla ise seçime endekslenmiş durumda. Saray tetikçisi gibi hareket eden kent valileri, halka gönüllü yardım yapan demokratik kitle örgütleri ya da muhalefet partilerinin önüne engeller dikiyor. Polis/jandarma baskısıyla hizmet sunulan birçok alanı boşaltıyorlar. Yani kendileri hizmet götürmüyorlar ama yardım etmek isteyenlere köstek olmak için kolluk kuvvetlerini işe koşuyorlar. Zira bu durum siyasi imajlarının yerlerde sürünmesine neden oluyor. Bundan dolayı demokratik kitle örgütleri ve gönüllülerin gönderdiği yardımlara el koyup üstüne AFAD damgası vuruyorlar.
Suçlarını itiraf ediyorlar
Saray’daki Tayyip Erdoğan’dan atanmış bakanlara, MHP reisinden valilere, AFAD’dan Kızılay’a, yandaş medyadan trollere uzanan ve iktidarın tüm aygıtlarınca yürütülen bir yalan kampanyası yaptılar. Bu güruh, “kimseyi yalnız bırakmadıklarını, devletin ilk andan itibaren halkın yanına koştuğunu, her şeyin kontrol altında olduğunu” öne süren büyük yalanları yüzleri bile kızarmadan koro halinde söyledi. Gerçekleri dile getirenler, kokuşmuş rejimin suçlarına dikkat çekenler, birer rant bataklığına çevrilen AFAD ya da Kızılay’ı eleştirenler ise tehditlerle susturulmak istendi. Bu kokuşmuş zihniyete göre “devleti aciz göstermek büyük bir suçtur.”
Zorbalığı elden bırakmadan artık onlar da suçlarını itiraf ediyorlar. Elbette kendilerine bahaneler uydurarak, sanki ellerinden geleni yapmış ancak yetişememişler gibi lanse etmeye çalışıyorlar. Suçları öylesine büyük ki, o ‘kasıntı sultan’ bile enkaz altında bırakılan halkın tepki göstermekte haklı olduğunu söylemek zorunda kaldı. Saray’ın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise, deprem bölgelerini ziyaret ettikten sonra devletin tam bir acz içinde olduğunu itiraf etti. Bazı bölgelerde depremzedelere kahvaltı veremediklerini söyleyen Saray’ın bakanı şöyle bir ihtiyaçlar listesi yayınladı: “Kuru gıda kolisi; hijyen ve temizlik ürünleri; kadın/erkek/çocuk iç çamaşırı-yazlık kıyafet; kahvaltılık; kadın/erkek/çocuk terlik/ayakkabı.”
AFAD ile Kızılay’ın skandalları ve suç dosyaları ortalığa saçılırken halktan yardım dilenen rejim, “asrın felaketi” diyerek güya kendini aklamaya çalışıyor. Oysa bu büyük yalanlara kanacak fazla kimse kalmadı.
Saray’ın talan çarkları dönmeye devam ediyor
Bu rejimin 20 yılda el koyduğu toplumsal servetin miktarı konusunda farklı tahminler var. Bunların düşük olanı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “geri alacağız” dediği 418 milyar dolardır. Kimi hesaplamalara göre ise bu miktar trilyon doları aşıyor. Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu günlerde başlayan bu rant/talan düzeninde el koyulan paranın miktarını kimse tam bilmiyor ama bunun devasa bir servet olduğu konusunda herkes hemfikir. Bazı haberlere göre, bu yağmadan pay alanların bir kısmı, Saray rejiminin sonunun geldiğini fark ederek ülkeden kaçmak için hazırlık yapıyor.
Bu kadar uzun süre rant ve talandan beslenip, devasa servetlere el koyan bu güruhun hiçbir koşulda farklı davranmasının mümkün olmadığını bugünlerde herkes bir kez daha görüyor. Ranta/talana o kadar alışmışlar ki, kendilerinin sebep olduğu büyük bir felaketi bile bu amaç için kullanıyorlar. O kadar pişkin o kadar reziller ki, birer ölüm tarlasına çevirdikleri kentleri bile rant ve talan devşirme alanı olarak görüyorlar.
Ödenen vergilerin yanı sıra 1999’dan beri “deprem vergisi” adı altında halktan para topluyorlar. Gösteriye dönüştürdükleri bağış kampanyasında 115 milyar TL topladıklarını ilan ettiler. Ama devletin bakanı pişkin pişkin terlik, iç çamaşırı, kahvaltılık istiyor. Bu kepazelik karşısında “bu kadar parayı ne yaptınız?” sorusunu soranları ise tehditlerle susturabileceklerini sanıyorlar.
Toplanan deprem vergilerinin Saray’a arka kapıdan “bağış” yaptığı söylenen müteahhitlere dağıtılan ihalelere harcandığını AKP şeflerinden biri itiraf etmişti. Şimdi de aynı müteahhitlere ihaleler dağıtılıyor. Güya depremzedelere konut yapıyorlar. Oysa yine rant peşindeler. Alelacele OHAL ilan eden Tayyip Erdoğan, depremde yıkılan kentleri “Afet bölgesi” ilan etmedi. Çünkü o durumda yıkımdan sorumlu olan devletin, halkın zararını üstlenmesi gerekecekti. Yani rantçı kafa, depremzedelere satmak için konut inşa ediyor. Üstelik bu konutların inşa edilip edilmeyeceği de belli değil. Bu arada bilim insanlarının uyarılarını da dikkate almayarak felakete zemin hazırlayan zihniyet, şimdi de aynısını yapıyor. Yine belli arazileri imara açıp ihale dağıtıyor. Yine gerekli bilimsel analizleri yapmadan beton döküyor. Bazı kentlerde ise, sırf sahibi AKP’li olduğu için tarım arazilerine konut inşa edilmeye başlanmış. Oysa tarım arazilerine inşa edilen yeni apartmanların çoğu depremde çökmüştü. Ancak bu tür ‘ayrıntılar’ ranttan/talandan beslenen Saray zihniyetinin umurunda bile değil.
Bu arada AKP-MHP iktidarının kepazelik, pişkinlik, utanmazlık, küstahlık konusunda hiçbir sınır tanımadığını, ihalelerin dağıtım şekli bir kez daha ispatladı. İhalelerin kimlere verildiğini araştıran BirGün gazetesinden Nurcan Gökdemir’in yaptığı haber, saraylarda yaşayan bu din bezirganlarının rant devşirmek için nasıl da acele ettiklerini gösteriyor.
Elini çabuk tutan Saray rejimi 21 Şubat’ta, depremden sadece 14 gün sonra, yani enkazların altı ceset doluyken TOKİ ihalelerini yandaşlara dağıtmaya başladı:
Adana Sarıçam İlçesi Buruk Mahallesi: İhale Aydın İnşaat-Dizmanlar Gayrimenkul’e verildi. Dizmanlar Gayrimenkul Adana’da inşa ettiği binalarda deprem nedeniyle meydana gelen çatlakları sıva ile kapatması ile gündeme gelmişti.
Adıyaman Kahta ilçesi: İhaleyi alan Halil Koç ve MFK Mühendislik’in sahibi Mustafa Feyzi Koç, AKP’ye yakınlıkları ile tanınıyor. Mustafa Feyzi Koç, iktidar yanlısı yayın yapan bir gazetenin de sahibi.
Adıyaman Merkez İlçe Büyükkavaklı Mahallesi: İhale eski AKP Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu’nun sahibi olduğu, yeğeninin ise genel müdürlüğünü yaptığı Ensar İnşaat ile ortak işler yapan Biroğlu İnşaat’a verildi.
Antep Şehitkamil İlçesi Kuzeyşehir: İhale eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün damadı Mehmet Sarımermer’in sahibi olduğu Solid Gayrimenkul Şirketi’ne verildi.
Antep Şahinbey İlçesi Burçkarakuyu Mahallesi: İhale İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin AKP tarafından yönetildiği dönemde inşaat üretimi yapan iştiraki KİPTAŞ’la ilgili iddialar sırasında gündeme gelen Alioğlu Yapı’ya (Binres İnşaat) verildi.
Antep İslahiye İlçesi Değirmencik Mahallesi: İhale AKP’li Gaziantep Belediyesi’nin inşa ettirdiği Şahinbey Millet Kütüphanesi’nin de bulunduğu çok sayıda kamu ihalesini alan Gold Yapı’ya verildi.
Hatay İskenderun İlçesi Düğünyurdu Mahallesi: İhale May İnşaat’ın sahibi, 2019 yılında AKP’den Şırnak Belediye Başkanı seçilen Mehmet Yarka verildi.
Hatay Payas İlçesi Çağlalık Mahallesi: İhale TOKİ’nin gözde müteahhitlerinden olan Egemen İnşaat-Okyanus Enerji’ye verildi.
Maraş Elbistan İlçesi Karaelbistan Mahallesi: İhale AKP’li bakanlara yakınlığı ile tanınan Nazmi Coşar’ın şirketi LEDA Yapı’ya verildi.
Malatya Yeşilyurt İlçesi İkizce Mahallesi: İhale Yıldızlar İnşaat’a verildi. Bu şirketin sahibi Kalyon, Limak, Cengiz gibi şirketlerle ortaklık yaparak çok sayıda kamu ihalesi alan eski AKP Milletvekili Abdülkadir Kart.
Urfa Eyyubiye İlçesi Batıkent Mahallesi: İhale AKP’den milletvekili aday adayı olan ve sınır duvarları çekme ihaleleri de alan Bedrettin Binbay’ın şirketi İzbay İnşaat ile Arter Taahhüt Ortaklığı’na verildi.
***
Tüm listeye bakıldığında ihalelerin büyük bir çoğunluğu Saray rejimiyle doğrudan bağlantılı olan şirketlere verildiği görülüyor. İhale alan az sayıda diğer şirketin de doğrudan olmasa bile dolayı ilişkiler içinde olma ihtimalleri yüksektir. Depremzedeye kahvaltı bile vermeyen rejimin 40 milyar TL civarında ihale dağıttığı tahmin ediliyor. Görünen o ki, bu kokuşmuş rejimin başka türlü davranması “fıtratına” aykırıdır. Hal böyleyken yeni felaketlerin önüne geçebilmenin yolu, ancak bu rejimi tarihin çöplüğüne atıp şeflerinden hesap sormakla açılabilir.