ODTÜ arazisi üzerine açılan ve Eskişehir yolu ile Konya yolunu birbirine bağlayacak olan yol çalışmaları üzerine bu zamana kadar birçok tartışma yürütüldü. Başta ODTÜ öğrencileri ve Yüzüncüyıl Mahallesi sakinleri olmak üzere, Ankara’daki tüm muhalif kesimler haklı ve meşru olarak yol yapımına karşı çıktılar ve yer yer militan eylemlerle tepkilerini ortaya koydular. Bununla beraber Türkiye’nin çeşitli üniversite ve illerinde ODTÜ’ye destek eylemleri yapıldı.
AKP ve Melih Gökçek de kendi cephelerinden kararlılıklarını ortaya koydular. Bir taraftan da yol çalışmasını meşrulaştırmaya çalıştılar. Büyükşehir Belediyesi’nin çıkardığı Ankara Bülteni’nde ODTÜ’den geçirilecek olan yolu meşrulaştırmak amacıyla çeşitli yazılar yayınlandı. Gökçek her bulduğu fırsatta yaptığı açıklamalarla kamuoyunun tepkisini azaltmaya ve yol çalışmasına karşı çıkanları suçlu olarak göstermeye çalıştı.
Yol tartışmaları Melih Gökçek’ten çıkarak AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın gündemine de geldi. Erdoğan “yolun önünde cami de olsa yıkar başka yere yaparız, yol yapmamıza medeniyete kimse mani olamaz” diyerek Melih Gökçek’e arka çıkıp kararlılık gösterisi yaptı. Melih Gökçek ise tepkileri azaltmak için bu projenin kendi projesi olmadığını, projenin Karayalçın döneminde hazırlandığını söyleyerek topu yıllar önce belediye başkanlığı koltuğunu devraldığı Karayalçın’ın üzerine attı. Tabii bu kadarıyla da yetinmedi Melih Gökçek, yol yapımının perde arkasını, yani oradan elde edilecek rantı gizlemek amacıyla meseleyi sürekli kesilecek olan ağaçlara sıkıştırmaya ve kamuoyundan gerçek amacı gizlemeye çalıştı.
Tüm bu tartışmalar sürerken bir gece yangından mal kaçırırcasına, hiç kimseye sormadan sözde kimseye zarar vermemek bahanesiyle yol yapılacak alana girildi. ODTÜ arazisi bir hazine arazisiydi ve bunu çok iyi bilen Gökçek fırsatı iyi kullandı. Halihazırda orman arazisi olan bölgeyi rantsal emellerini yaymak için işgal etti. Çünkü burjuvazi ve uşaklarının kar ve rant elde etmekten başka düşündükleri birşey yoktu.
Tüm bunları yaparken Ankaralı işçi ve emekçileri düşünüyormuş, yaptıkları çalışmaları halkın yararına yapıyormuş izlenimi vermeyi de unutmadılar. Burjuva medyada hep bu konu üzerine yönlendirmeler yapıldı. Bu haksızlığa, rant ve talana karşı seslerini çıkaran insanları da tıpkı Haziran Direnişi’nde olduğu gibi “terörist”, “marjinal grup” diye yansıtmaya çalıştılar. Bu haberlerin dışında yol yapımı üzerine yapılan güzellemeler Eskişehir ve Konya yollarındaki trafiği rahatlatma amacından bahsediyordu.
Peki gerçekte yolun yapımındaki amaç trafiğin rahatlaması mıydı? Bu soruya verilecek cevap; ne geçmişte ne de şimdi, ne Türkiye’de ne de dünyanın bir başka kapitalist ülkesinde yolların, kaldırımların, alt-üst geçitlerin hiçbir zaman hiçbir koşulda o bölgede yaşayan insanlar düşünüldüğü için yapılmadığıdır. Yani Melih Gökçek’in iddia ettiği gibi ODTÜ yolu da Ankaralı işçi ve emekçilerin trafikte çektiği çile bitsin diye yapılmıyor.
Karayollarından tutalım da demiryollarına kadar yapılan tüm yollar sermaye ihtiyaç duyduğu için yapılmıştır. Eski yolların genişletilmesi dahi bu amaca hizmet eder. İşlenecek hammaddeden imal edilen ürünün taşınmasına kadar bütün süreç yol kullanımı gerektiren işler olduğu için eskiyen ve dar olan yolların genişletilmesi, bu yollar da yetmediği yerde yeni yolların yapılması ihtiyacı ortaya çıkar. Tabii yapılan her yeni yol sermaye için yeni yatırım alanları olmuştur. Aynı zamanda yol kenarına yapılan benzinlikler, AVM’ler, dinlenme tesisleri, kullanıma açılan araziye kurulacak yeni rezidanslar, konutlar, iş merkezleri ve kompleksler sermaye sınıfı açısından karlı yatırım alanları anlamına gelmektedir. İşte bu nedenledir ki hazine arazilerinin belediyelere doğrudan devri, belediyelerin bu rantı istedikleri gibi kullanmalarının ve sermaye sınıfının hizmetine sunmalarının önünü açmıştır. Yollar yapılırken hep ilk olarak sanayi havzalarının düşünülmesi ve projelerin de bu doğrultuda hazırlaması da tesadüf değildir.
Hükümetlerin ve belediyelerin “çok düşündükleri” işçi ve emekçiler ise günlük yaşamlarına devam etmiş, çektikleri sıkıntılar hiç bitmemiş aksine her geçen gün daha da kötüleşmiştir. Kâra ve özel mülkiyete dayanan kapitalist sistem devam ettiği sürece de emekçi kitlelerin tüm sorun ve sıkıntıları gibi, yollarda çekmiş oldukları sıkıntılar da bitmeyecektir. Çünkü sermaye düzeninin yöneticileri toplu taşımayı ve raylı sistemi hiçe sayarken, özel araç sayısı her geçen gün artmaktadır. Buna paralel olarak da eski yollar yetersiz kalmakta ve yeni yollara ihtiyaç duyulmaktadır.
Eğer sermaye sınıfı ve onun uşakları doğru söylüyor olsalardı şimdiye kadar İstanbul’da veya Ankara’da trafik sorunu kalmamış olması gerekirdi. Yahut işçi ve emekçiler her sabah işe giderken ya da evlerine dönerken yolda çile çekmemiş olurlardı. Bu örnekler bile bize söylenenlerin ne denli gerçek dışı olduğunun bir göstergesidir. Öte yandan ülkenin dört bir yanına yapılan duble yollar, otobanlar, köprüler dahi paralı hale getirilmiştir. Sözde bizi düşünerek bizim için yaptıklarını söyledikleri yolların parasını bile bizden çıkarma yoluna gitmişlerdir. Bu da yetmemiş İşsizlik Maaşı Fonu duble yol yapımı için talana açılmış ve yağmalanmıştır.
Mahallemize her seçim döneminde tekrar tekrar dökülen asfalt ve kaldırımların paralarını bile faturalarımızda görmemiz mümkün. Peki o halde bu belediyelerin asli görevi nedir? Her aldığımız şeyde vergi verirken bir de belediyenin zaten yapmakla yükümlü olduğu şeylerin de parasını biz ödeyeceksek bu belediyeler ne yapar bu kadar ödeneği, bütçeyi?
Belediyelerin üzerine düşen en büyük görev halkın ihtiyacına göre hizmet üretmektir. Fakat hangi belediye gerçekte bunu yapmaktadır diye sorsak cevabımız en kestirmesinden hiçbiri olurdu. İşte bu durum, görevi hizmet etmek olan belediyelerin birer kapitalist işletme halini aldığının en açık göstergesidir. Vermesi zaten gerekli olan hizmeti yapıp bunun dahi parasını işçi ve emekçilerden alan “aziz belediyeler” ve pek “muhterem belediye başkanları”, kendilerini halk hizmetkarı olarak tanıtırlar her seçim döneminde. Fakat bir kapitalist patron gibi davranırlar ki kardan başka bir şey düşünmezler.
Yol üzerinden elde edilecek büyük rantın yanı sıra yaklaşan yerel seçimler ve Gökçek’in bir dönem daha belediye başkanı olma hayallerini de es geçmemek gerekir. Zira Gökçek yine aday olarak gösteriliyor “adaletin ve kalkınmanın” partisinden.
Seçim dönemleri burjuva siyasetçiler için kitleleri kandırmanın ve onlara boş vaatlerde bulunmanın bulunmaz fırsatlardır. Bununla beraber sermayenin talanına açılacak olan yol kenarı araziler sermayedarlara ben sizin hizmetinizdeyim demenin yeni bir fırsatıdır. Şimdi sıklıkla tartışması yürütülen yol konusu da bir yanıyla karlı bir yatırım alanı bir yanıyla da Melih Gökçek için yeni bir seçim yatırımıdır. ODTÜ’den geçecek yol üzerinden bir taraftan sermayenin desteği alınmak istenmektedir. Öte taraftan “ulaşım sorunu hafifleyecek” safsatası ile Ankaralı emekçilerin oylarını alabilmenin hesabı yapılmaktadır.
Sonuç olarak baskı ve zorbalıkla çalışması yürütülen yolun işçilere ve emekçilere hiçbir yararı olmayacaktır. Aksine yolun iki yanındaki arazi kamulaştırılacak, dolayısıyla da Melih Gökçek’in keyfi ve rantsal kullanımına açılacaktır. “Sökülen ağaçları size vereyim gidin başka yere dikin” diye çocuk kandırdığını sanan Gökçek ne doğayı ne de halkın yararını düşünmektedir. Kapitalist patronların bu sadık uşağı yalnız ve yalnız kendi payına düşen rantı, elde edeceği karı ve önümüzdeki yerel seçimlerde almayı düşündüğü oyların hesabını yapmaktadır.
H. Volkan