Muğla’da yenilenebilir enerji alanı için arazilere şerh düşüleceği haberi köylerde tepkiyle karşılandı. Gazete Duvar’da yer alan habere göre Muğla’nın YEKA (Yenilenebilir Kaynak Alanları) ilan edilmesi aslında yeni bir gelişme değil. İki yıldır gündemde olan konu, tapulu arazilere bu kapsamda şerh düşüleceği haberinin geçtiğimiz günlerde köylülere ulaşmasıyla alevlendi.
“Doğanın kendini yenilemesine izin verilmiyor”
Rekabet Kurulu’nun 12 Kasım 2019 tarihli kararında T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile ENERCON Rüzgar Enerji Santrali Kurulum Hizmetleri Ltd. Şti. arasında yapılan anlaşma onaylandı. Kararda, şirketin RES santrallerini kuracağı alanların Enerji Genel Müdürlüğü tarafından tahsis edileceği belirtildi. Bu alanlardan bazılarının yazın çıkan orman yangınlarında yanan zeytin arazileri olması, köylülerin ve çevre avukatlarının da tepkisini çekiyor. Tapularda henüz şerh aşamasına gelinmediğini, sadece beyanın olduğunu söyleyen avukat Ayşe Yaka, şu an için taşınmazların devrinde ve satışında hukuki bir engel olmadığını ifade ediyor. Süreci takip ettiklerini, köylülerle görüştüklerini anlatan Yaka, “Köylüler dava açmak isterse onlara destek olacağız. Mazı'da bir toplantı yapıldı. Fesleğen, Bozalan, Çökertme gibi yerlerde de toplantılar yapılacak. Köylüler uygulamaya karşı çıkarak, arazilerini vermemek için her şeyi yapmaya hazır” diyor. İlerleyen süreçte Muğla’da YEKA’ya karşı Akbelen’de olduğu gibi bir direnç oluşabileceğinin de altını çiziyor. Tepki gösterenlerin sadece arazi sahibi köylüler olmadığını, arıcıların da kurulacak santrallere tepkili olduğunu sözlerine ekleyen Yaka, “Proje hayata geçerse, arıcılığın niteliksizleşme ihtimali var. Biz yangında hasar görmüş arazilerin yeşillendirilmesini, ağaçlandırılmasını beklerken böyle bir proje çıktı karşımıza. Doğanın dahi kendini yenilemesine izin verilmiyor” diyor.
“Bölgenin YEKA alanı olarak ilan edilmesi kanun hükümlerine aykırı”
Muğla’daki yangınlarda zeytinlik arazilerinin hepsinin yanmadığının altını çizen avukat İsmail Hakkı Atal da zeytincilik kanunu hatırlatarak YEKA’nın bu kanunla çeliştiğini ifade ediyor:
“Zeytincilik Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması hakkındaki kanunda şöyle bir hüküm var: Zeytinliklere üç kilometreden daha yakın toz, is, gürültü vesaire yaratan tesis yapılamaz. Rüzgar enerjisi kurulduğu zaman yaratacağı bir gürültü var. Artı, havada yarattığı akımla ekosistemi etkileyecek. Yani zeytinliğin döllenmesi, polenler bunlardan olumsuz etkilenecek. Bölgenin YEKA alanı olarak ilan edilmesi kanun hükümlerine de aykırı. Zeytin mevzuatına tamamen aykırılık söz konusu. Bu yapılacaksa, tarımsal üretimin ve hayvancılığın olmadığı, insan yerleşiminin olmadığı yerlerde yapılması lazım.”
Neden bu alanların tercih edildiği sorusuna Atal’ın cevabı, “Trafoların yakını bilerek tercih ediliyor çünkü maliyeti daha az” oluyor. Kamu yararı ve bölge yararının iç içe geçtiğini söyleyen Atal, “Karar verici, bilimsel gerçeklikten hareket etmiyor. Bizim için en büyük kamu yararı, tarım arazisinin, toprağın, selden heyelandan korunması, orman varlığının artırılması… Bunlar, elektrik üretiminden çok daha öncelikli ihtiyaç. Biz yaşayamazsak, elektriği ne yapacaklar?” sorusunu yöneltiyor.
“Amaç köyleri yok etmek mi?”
Fesleğen Köyü’nden Tansel Durmaz, tapusunda YEKA beyanı bulunan köylülerden. YEKA alanı kapsamında arazisinin satılmasından yahut kamulaştırılmasından yana olmadığını kaydeden Durmaz’ın orman yangınlarında 13 dönümlük zeytin arazisinin 10 dönümü yanmış. Devletin yanan zeytinlikler için maddi destek sağlandığını ama kendisinin bundan yararlanamadığını vurgulayarak, “Ekonomik kriz giderek artıyor, böyle giderse üretemez hale geleceğim” diyor. Uygulamaya karşı dava açacağını söyleyen Durmaz “Ben evli ve üç çocuk babasıyım. Çocuklarımın hepsi okul okuyor. Yangının yarattığı hasara ek olarak gübre fiyatları da arttı. Bu vatandaş nasıl geçinecek? Nasıl üretip satacak? Amaç köyleri yok etmek mi? Hayat durma noktasında geldi. Yetkililer bizi muhatap almıyor, cevap vermiyorlar. 'Bir şey olmaz' diyorlar. Bu araziler elimizden alınırsa, biz taşınmak zorunda kalacağız. Biz yine iyi kötü belli bir yaşa geldik. Artık çocuklarımızın geleceğini düşünüyoruz” diyerek isyan ediyor.
“Bu yerler bilerek mi yakıldı?”
Fesleğen Köyü muhtarı Ertan Kaba, köylerinde yaklaşık 30 kişinin zeytinlik arazisinde YEKA beyanı bulunduğu bilgisini paylaşıyor. Bu arazilerin çoğunun yangında zarar görmüş zeytinlikler olduğunun altını çizen Kaba, şüphelerini dile getiriyor:
“Bütün bu olanlar vatandaşın aklına, 'acaba bu yerler bilerek mi yakıldı?' sorusunu getiriyor.”
Birlik olup dava açacaklarını belirten Kaba yetkilere seslenerek, “Yenilenebilir enerji tesisleri illa kurulacaksa bizim köyümüze değil, hazine arazisine ya da kömür ocaklarının bıraktığı boş arazilere koysunlar. Vatandaş, zaten kendi arazilerinde zar zor geçimini sağlıyor” dedi.
Yangın nedeniyle Bozalan Köyü tepelerinde siyah renk hakim. Köy muhtarı Dursun Kayhan daha önce toprak örtüsünün yangın nedeniyle ortadan kalktığını belirterek olası sel durumundan endişelendiğini dile getirmişti. Dere yataklarının temizlenmesi için DSİ’ye başvurduklarını belirterek doğru düzgün bir geri dönüş alamadıklarından yakınmıştı. Bozalan Köyü geçtiğimiz günlerde ufak çaplı bir taşkın yaşadı. Kayhan’a göre hiçbir şeye zarar vermediği için şanslılardı. Bütün bir yaz orman yangınlarıyla boğuşan, kışın gelmesiyle sel korkusu ile yaşayan Bozalan köylüleri şimdi de YEKA baskısıyla zor günler geçiriyor. Kayhan, kendi arazisinde de YEKA beyanı olduğunu söyleyerek, “Köyde yaklaşık 40 kişinin arazilerine de aynı beyan koyuldu. Buralar bizim atalarımızdan, dedelerimizden kaldı. Haberimiz olmadan böyle bir şey yapılmasını kabul etmiyoruz. Yangının yarattığı hasar ortadan kalkmamışken, böyle bir uygulama bizi geçinemez hale getirecek. Avukatlarla görüşüyoruz, ne yapılması gerekiyorsa yapacağız” diyor.
“Acaba bizim de mi tapularımıza şerh düşüldü korkusu yaşıyoruz”
Aşağı Mazı’da yaşayan Ranan Öztürk’ün evi ve arazisi yangında hasar almış. Yaşadığı zor günleri atlatamamışken bir de YEKA mevzusu yüzünden korku içinde olduklarını belirtiyor:
“Tapulara şerh düşülme meselesi aslında 2019'da başladı. Enerji Bakanlığı, şirketlere taahhütte bulundu. Bakanlık diyor ki: 'Ben size yer bulacağım, siz yenilenebilir enerji tesisleri kurun.' İnsanlar şaşkınlık içerisinde. Kendi tapulu arazilerine kendi izinleri ya da haberleri olmadan nasıl şerh beyannamesi düşülüyor? Kendi mülklerimizde, acaba bizim de mi tapularımıza şerh düşüldü korkusu yaşıyoruz. 2019'da planlanan olayı biz daha yeni duyuyoruz.”
Köylülerle toplantı yapıldığını ve herkesin çok tepkili olduğunu söyleyen Öztürk, yenilenebilir enerjiye karşı olmadıklarını ama çevresel etki değerlendirilmesi yapılması gerektiğini vurguluyor. RES’lerin çorak arazilere yapılmasını talep eden Öztürk, “Neden vatandaşın arazisine haberi olmadan böyle bir uygulama yapılıyor, anlamıyorum. Bölgede yüzlerce vatandaş mağdur durumda” diye konuşuyor.