Türk sermaye devletinin Sünni-Türk kimliği dayatmasından Caferiler de nasibini alıyor. Sürekli başbakan düzeyinde de dillendirilen “tek dil, tek din, tek millet” anlayışı, yeni icraatlarla devam ediyor.
Devletin farklı kimlikleri tehdit olarak algılayıp, baskı altına alma ve asimile etme politikasının son örneği Iğdır'da yaşandı. Iğdır Müftülüğü hazırladığı raporda, Caferi-Şia ibadet biçimini tehdit olarak sundu, Iğdır Valiliği de müftülüğün sunduğu raporu onaylayarak Emniyet Genel Müdürlüğü'ne gönderdi.
Iğdır Müftülüğü'nün sunduğu raporda Caferiler kendi ibadet biçimlerini korudukları için tehdit olarak dile getiriliyor. Iğdır'da 80 camileri bulunan Caferilerin başka il, hatta ülkelere mezhep ihracı yaptığı söyleniyor.
Müftülük, raporda “Gelecekte gençler arasında ideolojik ayrışımı hızlandıracak, Şia (Caferilik) adına özendirici söylem ve davranışlar toplumda devlet, millet ve bütünlüğümüz için olumsuz oluşumlara zemin hazırlayacak din adına ve dini alanlarda görülen bu çalışmaların dikkatle izlenmesi önemli görülmektedir. Ezanlarını, imsak ve iftar saatlerini birkaç dakika ayrı okumaları, bayramlarını İran'a uyumlu zamanlarda yapmaları, sürekli yapılan dini programlarında İranlı Mollaları konuşmacı olarak getirmeleri, tutuculuğun ve özendiriciliğin çalışmaları olduğu düşünülmektedir” dedikten sonra devletin kendi mollalarını yetiştirmesi gerektiğini, bazı mollaların Ankara'da ağırlanabileceğini ve Caferi camilerinin Diyanet'e bağlanması gerektiğini söylüyor.
Konuyla ilgili açıklama yapan Iğdır Ehlibeyt Alimleri Derneği Başkanı Veli Beder, kendilerine “vatan haini” ve “terörist” yakıştırması yapıldığını söylüyor ve “Muharrem ayında Iğdır bir matem kenti gibidir' ifadeleri ne manaya gelmektedir?" diyor.