Geçtiğimiz günlerde Mersin’de, metrekareye 125 kilogram yağmur yağması ile yaşam felce uğradı. Selin yarattığı tahribatın bilançosu ise ağır oldu. Üç kişi yaşamını yitirdi, biri çocuk iki kişi halen kayıp. 851 ev ve işyeri, 331 araç zarar gördü. Toplam 95 bin dekarlık tarım alanı su altında kaldı, yer yer su yüksekliği bir metreyi aştı. Elektrik hatlarında ağır tahribatlar yaşandı, 113 köyde 28 bin vatandaş elektriksiz kaldı. İlde toplam 2 bin 781 GSM şebekesi mevcut, bunlardan bin 115’i selden etkilendi.
“Mersin şehrinin ve kıyıdaki bazı beldelerin nüfuslarının hızlı artması beraberinde yerleşim alanlarının genişlemesine ve aynı zamanda çarpık bir yapılaşmaya yol açmıştır. Yerleşim alanların genişlemesi ve şehir içinde kalan dere yataklarının daraltılması ve hatta bazılarının ortadan kaldırılması sellerin oluşmasında ve etkilerinin artmasında büyük rol oynamıştır. Mersin şehri güneyden kuzeye doğru gidildikçe yükseltisi artan bir şehirdir. Yöre topraklarının tarıma açılması ile doğal bitki örtüsü tahrip edilmekte, eğimli olan arazilerin toprak erozyonuna da sebebiyet verilmektedir. Bilindiği gibi sellerin sebepleri arasında yağışların yanında eğim, yükselti, toprak özellikleri, drenaj alanın genişliği ve şekli ile insan ve bitki örtüsünün özelliklerinin de etkisi vardır.”*
Aynı zamanda yöredeki sel olaylarında yüksek kesimlerde meydana gelen ani kar erimelerinin de etkisi bulunmaktadır.
Mersin’de en son 2001 yılının Aralık ayında sel felaketi yaşanmıştı. 2001 yılında yaşanan selde metrekareye düşen yağış miktarı ile bu yılki sağanak yağış miktarı birbirine yakın. Aradan geçen 15 yıla rağmen kentte altyapı sorunlarının göstermelik olarak halledildiği ise yaşanan son sel olayı ile gün yüzüne çıkmış oldu.
Kapitalizm felaketlere neden olur
Kapitalizm koşullarında şehir planlamaları doğa ve insan eksenli değil, sermayedarların kâr oranları merkeze alınarak yapılıyor. İnşaat sektörüne rant alanı açılarak doğa pervasızca katlediliyor. HES projeleri ile su yataklarının yerleri değiştirilip doğanın, canlıların yaşamları tehdit altına alınıyor. Doğal güzellikler yok ediliyor.
Şehirlerin gelişimi üretim biçiminin gelişimine göre değişiyor. Kapitalizmden önce özgün şehirler vardı, mimarisi ile öne çıkan. Bu özgün şehirler, benzeşen kentler haline geldi. Modern kentler seri üretilen konut alanlarına dönüştüler. Bugün Amerika’nın herhangi bir kenti ile Avustralya’nın, Türkiye’nin herhangi bir kenti aynı.
Türkiye’de şehir planlamaları merkezi idarenin müdahalesi ile yapılıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Kalkınma Bakanlığının ortaya koyduğu projeler ile bu planlar hayata geçiriliyor. Yerelin tarihsel dokusuna ve kültürüne bakılmadan tek tipleşme dayatılıyor. TOKİ’nin tek tip binaları hem Hakkâri’de hem Hopa’da yapılabiliyor. İklim değişiklikleri ile yaşanabilecek felaketler göz önünde bulundurulmadan kentler aynılaştırılıyor.
Sermaye kendi kâr ve çıkarları için bu yaşam biçimini işçilere, emekçilere dayatıyor. Her yerin betonlaşması ile yağan yağmur sularının toprak tarafından emilmesi engelleniyor. Şehirlerin altyapı sorunlarını çözmek kârlı olmadığından yoksul kesimlerin bulunduğu mahalleler felaketlere terk ediliyor. Özetle, doğal afetlerin insan hayatını tehdit etme ihtimali daha düşük, yaşanan ölümlerde gerçek suçlu kapitalist kentleşmedir.
*Mersin Sel Felaketleri,2007; Murat Karabulut, Ersin K. Sandal, Mehmet Gürbüz