Saray rejiminin Ortaçağ artığı ideolojisini körpe beyinlere empoze etme çabaları fütursuzca devam ettiriliyor. Toplum, neredeyse her gün bu alanda yeni atılan adımlarla yüz yüze kalıyor. Toplumun yetişkin kuşaklarının çoğunluğu nezdinde teşhir olan din bezirganlarının öncelikli hedefi çocuklar ve gençliğe yeni adım atan kuşaklardır. Saray güdümündeki Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bu uğursuz kampanyanın bir numaralı icraatçısı konumundadır.
Saray rejiminin “modern” Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “karma eğitimin kaldırılması” tartışmalarıyla ilgili açıklamasında, “Bazı okulların kız, bazı okulların erkek okulu olarak düzenlenmesinin bir çeşitlendirme anlamında benim için hiçbir sakıncası yok” dedi.
Türkiye’deki bütün okulların karma olmasından vaz geçilmeyeceğini “garanti” eden AKP’li bakan, dinci gericiliğin zokalarını topluma yutturmaya çalışıyor. Zira din bezirganlarının uğursuz/ilkel zihniyetlerini birden değil alıştıra alıştıra topluma dayattıklarını artık herkes biliyor. Güçleri yettiği her alanda kendini dayatan bu zorba zihniyet, hedefine adım adım ilerleme taktiğini yıllardır izliyor.
Hal böyleyken “inisiyatifsiz saray bakanı” sıfatıyla konuşan Ziya Selçuk’un “garantilerinin” beş paralık bir değeri yoktur. Amaçları, cinsiyetçi zihniyeti küçük yaştan itibaren zorla çocuklara benimsetmektir. Cinsiyetçi/dinci zihniyetin etkisi altına alabilecekleri nesillerin onlara biat edeceğini var sayıyorlar. Şiarlarını, “ne kadar çok gericilik, ne kadar çok cinsiyetçilik olursa, o kadar çok biatçı yetişir” şeklinde özetlemek mümkün.
Karma eğitim, insan soyunu cinsiyetçi ayrımlardan kurtarmasa da -ki bu hedefe ancak kapitalizmi ortadan kaldırarak varılabilir-, insanlaşma yönünde atılan önemli bir adımdır. İşçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesinin yan kazanımlarında biri olan karma eğitim, “olağan” koşullarda burjuvazinin de itiraz ettiği bir şey değil. Ancak görünen o ki, Ortaçağ artığı bir ideolojiye, alçaltıcı bir şekilde teslim olan Türkiye burjuvazisi, bu ilkelliğe de itiraz edebilecek iradenden yoksundur.
Nasıl ki, bütün demokratik kazanımlar emekçilerin sömürücü sınıflara karşı mücadelesinin ürünüyse, iki cinsi birbirine yaklaştıran, insanlaşma yönünde atılan adımlar da bu kazanımların bir parçasıdır. Kazanımları korumak ve geliştirmek artık “modern” burjuvazinin işi değil, olamaz da! Tam tersine, burjuvazinin iktidarı bizzat bu sorunların kaynağıdır. Dolayısıyla insan soyunu daha ileriye taşıyabilecek hedeflere ancak burjuvaziye ve onun Ortaçağ artığı ideolojiye yaslanan siyasal iktidarına karşı emekçilerin mücadelesiyle ulaşılabilir.