Şırnak Cizre’den öğretmenler tek kelimeyle sürüldü. Bölgeden gitmek/kaçmak isteyen öğretmenler elbette vardır. Hatta bunlar çoğunlukta olabilir. Ama 3000 öğretmenin de 5 km yolu yürüyerek bölgeden çıkmaları, mesajdan öte, başka bir bilgi, hatta tehdit aldıklarını düşündürüyor. Cizre’deki öğretmenlere değil, İzmir’in bir köyünde öğretmenlik yapanlara aynı mesaj gitseydi. Oradan ayrılma işi en az bir hafta sürerdi. Ama Cizre’de çoğu öğretmen, mesajı alır almaz yola koyuldu. Bu toplu davranışa can korkusundan kaynaklı desek, sokağa çıkma yasağının resmi olarak ilan edilmediğinde bile, her an ölüm riski vardı. Bu riske rağmen öğretmenler bölgede kalıyordu. Öte yandan devletin öğretmenlerin can güvenliğini düşünüyormuş gibi safça bir düşünceye kapılmak, zerrece isabetli olmaz. O halde niye öğretmenler sürüldü?
Sokağa çıkma yasaklarının olduğu yerlerde yaşamak bile oldukça güç. Sokağa çıkma yasaklarından sonra, yasağın olduğu ilçede, neredeyse kurşunların isabet etmediği ev yok. Evinin kapısının önünde, hatta evinin içinde katledilen sivil insanlar var. Yasakların her ilanından önce, bölge insanlarının evlerini terk etmesi duyurusu/tehdidi yapılmıştı. Ama şimdiye dek evini terk eden çok sınırlı sayıdaydı. Onların da evlerinin oturulacak hali kalmamıştı.
Fakat öğretmenlerin sürgünüyle birlikte göç eden insan sayısında gözle görülür bir artış oldu. Öğretmenlerin gidişi hem psikolojik olarak göç düşüncesini güçlendiriyor. Hem de daha ciddi bir tehdidi içinde barındırıyor. Öğretmenler böyle toplu halde gittiyse çok daha büyük bir katliam yapılacak. Öğretmenlerin gidişini gören herkeste bu düşünce oluştu.
Göç, sermaye devletine avantajlar sunuyor. Cizre’deki bir aile İstanbul’a göç ettiğinde, barınma ve beslenme sorunlarını ilk günlerde tanıdıkları sayesinde giderebilse bile, bir süre sonra bu sorunların çözülememesi gündeme gelecek. Zorunlu olarak kendi topraklarından göç eden Kürtler, sermaye devleti için risk olmaktan tümüyle çıkmasa bile, göçle zaten birebir risk olmaktan çıkıyor. Çocuklara, 70-80 yaşındaki insanlara “terörist” deyip, “ölü ele geçirdik” diyen devlet, çoğunluğun göç ettiği ve orada kalmanın bile bir direniş haline geldiği bölgede, kalanlara şimdiden “terörist” diyor. Göç edenlerin yurtseverliği ise sadece Newrozlar’da görünüyor. Kirli savaş tüm alçaklığıyla sürdürülürken, batıda neredeyse “bir şey yapılmıyor” denecek kadar az eylem yapılması, bölgedeki Kürt halkını göçe zorlamaktaki en büyük etken.
Demek oluyor ki batıda kirli savaşa karşı güçlü bir duruş sergilenseydi, sermaye devleti bölge halkını göçe zorlamazdı. Yani bugün Kürt halkı batıya göç ediyorsa, bunun temel nedeni kirli savaş olmakla birlikte, batıdaki sessizliktir. Bu sessizliği kırmak gerekiyor. Sadece katliamları protesto eden basın açıklamalarının ötesine, kirli savaşı durduracak bir set haline gelmek gerekiyor. Kirli savaş başından beri Kürt halkını göçe zorluyor. Öğretmenlerin sürgünüyle bu konuda yolda aldı. Göç, bölge halkı kadar batıdaki işçi ve emekçilerin de yaşamını güçleştirecek bir etken. Bu etki, halkları birbirine düşmanlaştırabilecek potansiyelde. Batıdaki sessizlik sürerse böyle olacağını söylemek, kötü, ama bir gerçeklik olarak karşımıza çıkacak. Kirli savaşın sonuçlarını yalnız Kürt halkı değil, Türk işçi ve emekçiler de yaşıyor ve yaşayacak. Kirli savaşa karşı batıda, üretimden gelen güç de kullanılarak, set çekilmesi tarihsel, insani ve çıkarlar gereği bir zorunluluk.
M. Kurşun