Kirli ilişkilerin aynasında: AKP ve Demirören Holding

İlk olarak ‘50’lerin sonunda enerji sektörüyle işe başlayan, Milangaz, Likidgaz, Mutfakgaz gibi markaların sahibi olan Demirören zamanla birçok sektöre girmiş, ancak esas vurgununu AKP’li yıllarda yapmıştır.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 29 Mart 2018
  • 13:23

Geçtiğimiz günlerde Doğan Medya’nın elindeki tüm televizyon, radyo, dergi ve gazeteler Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen Demirören Grubu’na satıldı. Elbette burada bizim için temel mesele koca bir medya tekelinin bir sermaye grubunun elinden diğerinin eline geçmesi değildi. Sonuçta her iki grup da kapitalist sınıfın bir parçası. Doğan Medya Holding, işbirlikçi büyük burjuvazi tarafından neo-liberal saldırganlığın doruğa çıktığı, Kürt halkına yönelik savaşın vahşi boyutlara tırmandırıldığı, hapishane katliamlarının yoğunlaştığı ‘90’larda öne çıkarılmış, neredeyse medyadaki tek ses olmuştu. AKP’nin hükümet olmasıyla beraber zaman zaman “muhalif” gibi gözükse de, bu yalnızca -mış gibi gözükmekti gerçekte. Zira Doğan Medya tüm kritik zamanlarda dinci gericiliğin yardımına koştu. Örneğin CNN Türk’ünden Kanal D’sine Haziran Direnişi’nin “penguen medyası”ydı. 2009 yılında 6.8 milyar liralık vergi operasyonu ile kulağı çekilen Doğan Medya, 15 Temmuz sonrasında ise koşulsuz-şartsız, tam bir teslimiyetle AKP’nin borazanlığını yapmaya başladı. Ancak gerici şef tarafından tamamen üstü çizilmiş olacak ki, medya sektöründen tümüyle çekildi ve yerini Demirören Grubu’na bıraktı.

Demirörenler kimlerdir?

1956’da ilk olarak Oto Kolaylık şirketini kurarak iş hayatına katılan Erdoğan Demirören ve Demirören Grubu, metal sanayisinden emlaka, turizmden enerji sektörüne kadar birçok alanda faaliyet yürütüyor. İlk olarak ‘50’lerin sonunda enerji sektörüyle işe başlayan, Milangaz, Likidgaz, Mutfakgaz gibi markaların sahibi olan Demirören zamanla birçok sektöre girmiş, ancak esas vurgununu AKP’li yıllarda yapmıştır. İnşaat sektörüne de el atan Demirören’e AKP tarafından kolaylık sağlanmış, İstiklal Caddesi’ne dikmek istedikleri bina etrafındaki korunması gereken yapılara hem estetik açıdan, hem de teknik açıdan zarar verse de onay almayı başarmıştır. Yine, futboldaki şike davalarında Erdoğan Demirören’in oğlu Yıldırım Demirören’e AKP’ye yakınlığı bilindiği için özellikle dokunulmamıştır.

Demirörenlerin medya sektörüne adım atması ise 2011 yılında, Doğan Medya Holding’den Milliyet ve Vatan gazetelerini satın alması ile olmuştu. O dönem Milliyet’teki görevine son verilen köşe yazarlarından Metin Münir, 2012’de verdiği bir söyleşide şunları söylemişti: “Gazeteyi satın alan Erdoğan Demirören tutucu, AKP yandaşı bir iş adamıdır. Onun esas amacı Başbakan’ı memnun etmek, medya dışındaki şirketleri için yönetimi dost edinmekti. Milliyet’i Başbakan’ın oluru ile aldı. Onun seveceği bir gazete yapılmasını istiyor.”

Demirören’in bu gazeteleri almasının ardından ilk yaptığı ise ufak ton farklarına dahi tahammül edemeyerek Can Dündar, Hasan Cemal, Derya Sazak gibi isimlerin işlerine son vermesiydi. Daha sonrasında, Milliyet gazetesinde 2013 yılında Abdullah Öcalan ile devlet arasında süren görüşmelerin “İmralı Zabıtları” başlığıyla yayımlanması üzerine Tayyip Erdoğan’ın Erdoğan Demirören’i arayarak azarladığı 2014’te yayınlanan ses kayıtları ile ortaya çıkmıştı. Kayıtlarda Demirören’in Erdoğan’a “üzdüm mü seni patron” diye sorduğu, Erdoğan’ın ise “valla duman ettiniz” diye yanıtladığı duyuluyor. Kayda göre Demirören’in bir araya gelme teklifine Erdoğan “Neyini bir araya geleyim ben, böyle bir rezillik olur mu ya!” diye karşılık veriyor. Erdoğan’ın gezilerine Milliyet gazetesinden kimseyi almayacağını söylediği, Demirören’in ise telefon konuşmanın sonunda ağlayarak “Nasıl girdim bu işe ya, kim için” dediği duyuluyordu.

Hiçbir onur ve kimlik kırıntısı taşımayan bu zatlar, kirli çıkarları için her şeyi yaparlar. Nitekim, Erdoğan Demirören iktidara kölece yandaşlık etmenin karşılığını almış görünüyor. Zira Erdoğan Demirören, Forbes dergisinin 2017 yılında hazırladığı “En Zengin 100 Türk” listesinde 47. sıraya oturmuş bulunuyor. Son satışla birlikte Demirören Grubu’nun elindeki medya organlarının toplam tirajı 900 bine yaklaşacak. Bu da Türkiye’deki günlük 3,1 milyon gazete satışının üçte birine yakın bir oranın (yüzde 31,6) Demirören Holding’in kontrolünde olması anlamına geliyor. Böylece Demirören Holding kârına kâr katarken, medyaya da ton farkı olmaksızın, tamamen tek ses hâkim olacak.

Sermaye devleti ve AKP, içinde bulunduğu krizi savaş ve saldırganlığı arttırarak aşmaya çalışırken, kilitlendiği 2019 seçimlerine savaşla, kanla, katliamla hazırlanırken, bir ekonomik kriz olasılığı iktidara yakın burjuva ekonomistler tarafından dahi dillendirilirken, ilerici-devrimci basın ve Kürt basını devletin sürekli baskısı altında gerçekleri anlatmaya devam ediyor. AKP iktidarı devrimci basına ve Kürt basınına tam bir yok etme güdüsüyle saldırırken, merkez medyada da tam anlamıyla kendi tekelini kuruyor. Bir distopya senaryosuna dönen bu ortamda çeşitli sermaye grupları ile iktidar arasındaki kirli hesap ve çıkarlara dayalı ilişkileri görmeli, bu karanlığın içinde işçi ve emekçilerin sesini haykıran devrimci basını her anlamda sahiplenmeliyiz.