OHAL’i fırsat bilerek Kürt halkının seçilmiş temsilcilerine saldıran dikta rejim, 102 belediyenin 94’düne kayyım atamıştı. İktidar yandaşı olmak dışında bir özelliği olmayan şahısları dolgun maaşlarla kayyım atayan AKP, diğer baskıların yanı sıra bu hamle ile Kürt halkının iradesini kırabileceğini var sayıyordu. Oysa 24 Haziran seçimleri hile, hırsızlık ve zorbalığa rağmen iktidarın heveslerinin kursağında kaldığını gözler önüne serdi.
Mart 2019’da yapılması beklenen yerel seçimler yaklaşırken, kayyım atama tehdidi bizzat tek adam diktasının başı tarafından gündeme getirildi. Seçimlere dair konuşan AKP şefi, “Şimdi mart seçimleri geliyor. Bu seçimlerde de teröre bulaşmış olanlar, sandıktan çıkacak olurlarsa, öyle bekleyelim şu olsun bu olsun yok. Anında gereğini yapıp kayyım tayinleriyle yolumuza devam edeceğiz” dedi.
Bu açıklama, iktidarın Kürt halkının seçimlere yansıyan iradesini çiğneme konusundaki pervasızlığını ortaya koyuyor.
T. Erdoğan’ın tehditlerine tepki gösteren HDP Kadın Meclis Sözcüsü ve Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir, Twitter hesabından “Halk HDP'yi desteklemiyor yalanı tutmayınca bu seferde tehdit ve şantajla yıldırmaya çalışıyorlar. Bu AKP’nin yenilgisinin itirafıdır” mesajını paylaştı.
Kürt halkının iradesini hedef alan bu saldırgan tutum, “milli irade” söyleminin bu düzende safsatadan başka bir anlam taşımadığını bir kez daha ispatlamıştır.
İktidarın yandaşları dışındaki geniş toplum kesimlerinin rızasını üretme gücünü yitiren iktidar, kitlelerle ancak zorbalığın diliyle konuşabiliyor. Hak arayan işçileri zindanlara tıkayan, sosyal medya hesabında bir paragraflık mesaj yayınlayanlara hapis cezaları veren bir zihniyetin, Kürt halkını şimdiden kayyımla tehdit etmesinde şaşılacak bir şey. Dikta rejim kendi rolünü oynuyor. Böyle bir düzende haklar ve özgürlükler seçimlerle değil, ancak fiili/meşru mücadele ile korunup geliştirilebilir.