“17’den 17’ye...” şiarıyla gerçekleştirilen Karaburun Bilim Kongresi’nin son gününde “20. yüzyılda iki dünya savaşı” ve “Tarihte son sözü direnenler söyler” konu başlıkları altında iki oturum gerçekleştirildi. İkinci oturumda son sözü Veli Saçılık aldı.
İlk oturumda “Kapitalizmin toplumsal tarih düğümlerinde 20. yüzyıldaki iki dünya savaşı” konusu üzerinden yedi sunum yapıldı. Sunumlarda, 20. yüzyıldaki iki dünya savaşının yanı sıra, hegemonya krizi, üretim biçimleri, iki dünya savaşı öncesi kültür-sanat gibi konulara değinildi. Konuşmacılar ihraç sürecinin ardından “Kampüssüzler” adlı oluşumun biçimi ve nasıl yan yana gelindiğini anlattı.
“Ekim Devrimi’nden önce ve sonra edebiyat”
İlk sunumu gerçekleştiren Aslı Takanay, Çarlık Rusya’sında edebiyatı konusu üzerinde durdu. Rus edebiyatçılarına da değinilen sunumda, devrim öncesi yıllarda edebiyat ve yazarların süreçle ilişkileri ele alındı. Bu sürecin, yazarları incelemek açısından önemli olduğu vurgulanırken Ekim Devrimi’nden sonra da edebiyat, kültür gibi alanlardaki gelişmeler özetlendi.
“Ekim Devrimi ve bilim”
Oturum, Alper Dizdar’ın “Ekim Devrimi ve bilim” konusu üzerine sunumuyla devam etti. 19. yy Avrupa’sında ve Rusya’da bilimin durumuna kısaca değinilirken 1917 öncesinde Lenin’in yeri ile fizik ve felsefe alanındaki çalışmalara dikkat çekildi. Devrim sonrasındaki çalışmaların ele alındığı sunumda, bilim insanlarının kurumsal yapılara ve sonuçlarına ilişkin veriler verildi. Devrimin ilerleyen süreçlerinde Marksist bilim insanlarının dünyadaki bilimsel ilerleyişe yaptığı katkılar anlatıldı.
20. yüzyılda emperyalizm ve hegemonya krizi
Üçüncü sunumda Nedim Süalp, kapitalizmin ekonomik buhranları, emperyalizmin hegemonya krizi ve Ekim Devrimi üzerinde duruldu. 1970'lerden itibaren sermayenin hareketlerine, neoliberalizm ve emperyalizmin etkileri üzerine bir giriş yaptı. Büyük buhrandan çıkış sürecinde kapitalizmin ciddi bir şekilde dönüşüme uğradığı vurgusu yapan Süalp, bu süreçte kapitalizmin uluslararası alandaki ekonomik ilişkilerine ve 5 emperyalist devletin devrimden önceki durumuna değindi. Buradaki gelişmelerle birlikte hegemonya krizinin derinleştiğine ve yeniden paylaşım savaşını ortaya çıkardığına, yeni bir hegemonik güç olarak ABD’nin ise ancak İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’yla kendi konumunu pekiştirdiğine dikkat çekildi. Emperyalizmin hegemonya krizinde Ekim Devrimi’nin nerede durduğuna ve süreçte nasıl bir etkisi olduğuna dair tartışmalarla sunum devam etti.
Dördüncü sunumda Zeynep Akbal Süalp, 1800'lerden 1914'e, 1914-1917 arası ve 1945 sonrası olmak üzere, üç dönem üzerinden sunumunu yapacağını söyleyerek söze başladı. Sunumda, bu dönemlerdeki işçi grevleri, kadın eylemleri ele alınırken kültür-sanat alanında da ülkeler incelendi. Sınıf mücadelelerinin bu dönemlerdeki benzerlikleri ve farklılıkları üzerinde durulurken burjuvazinin bu mücadelelerde kullandığı yöntem ve araçlara değinildi.
Bu dönemlerde bilim ve teknoloji alanının da ele alındığı sunumda, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın öncesi ve sonrasındaki dönemde bu alanda büyük bir atılım olduğu fakat gelişmenin savaş sonrasında ancak yavaş yavaş halka açık hale geldiği söylendi.
Beşinci sunumu gerçekleştiren Emine Sevim, kapitalist üretimin planlanması ve zaman üzerinden belirlenen standartlara ve kanıksanmalara değildi. Zamanın para ile denkleştirildiğine vurgu yapan Emine Sevim, fabrikaların çalışma saatlerine göre 19. yy’da yasalar çıkartıldığını dile getirdi.
Sonraki sunumu “biyoteknoloji” üzerine Gizem Yılmaz gerçekleştirdi. Kapitalizmin gelişmesine paralel olarak gelişen biyoteknolojinin doğa üzerindeki tahakküm üzerinden var olduğu dile getirildi. Fermantasyon üzerinden örnekler veren Yılmaz, birinci ve ikinci dünya savaşında fermantasyonun bir silah olarak kullanıldığını söyledi. Mikrobiyoloji alanı, bu alanda insanlar üzerinde gerçekleştirilen uygulamalar, hayvan deneyleri, antibiyotikler gibi konularda yapılan tartışmalarla sunum devam etti. Daha sonra Emek Durmuşoğlu’nun “tüketim toplumu” üzerine sunumuyla devam eden oturum, soru-cevap ve eklemelerle sona erdi.
“Tarihte son sözü direnenler söyler”
Kapanış oturumu olan “Tarihte son sözü direnenler söyler” saat 14.00’te başladı. Yüksel direnişçisi Veli Saçılık, ihraç edilen eğitim emekçileri Melek Göregenli ve Cenk Yiğiter’in katıldığı oturumun başkanlığını Ertuğrul Mavioğlu yaptı.
Oturum, ODTÜ’deki ağaç talanı üzerine hazırlanan bildiri okunarak açıldı. Bildiride, ODTÜ geleneğine ve mirasına yapılan bu saldırının, neden ve niçin yapıldığı üzerinde duruldu.
İlk sözü alan, psikiyatrist İlker Küçükparlak sosyal psikoloji üzerine bir sunum gerçekleştirdi. İkinci sunumda Melek Göregenli “direniş” konusu üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Barış İçin Akademisyenler olarak yaşadığı süreci anlatan Göregenli, “Biz siyasal bir özne değildik, Erdoğan tüm suçlamaları ile bizi bir özne haline getirdi. ‘KHK ile işten atma’ diye faşist bir yöntem icat ettiler” dedi. Konuşmasında “Direnebiliyor muyuz?” diye soran Göregenli, “Dayanışma kısmını kısmen gerçekleştirdik. Kendimizi siyasal bir özne yapma şansına sahibiz ama tam olarak yapamıyoruz. Biz örgütlerimiz ve farklı kanallarla Kürt meselesi ve daha farklı konularda yerlerimizi alabilmeliyiz” diye konuştu.
Devamında Sevilay Çelenk “Direniş nedir” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi. “Son sözü direnenler söyler” sözünün anlamına değinen Çelenk, direniş-korku ilişkisi üzerinde durdu. “Kimler direnir” sorusunu ele alarak sunumunu sürdüren Çelenk imzalarını geri çekmeyerek ortaya koydukları iradeyi dile getirdi. Çelenk, Nazi Almanya’sında “beyaz güller” adlı muhalefeti yürüten üç üniversite öğrencisinin yaşantısını örnekleyerek konuşmasını bitirdi.
“OHAL’e hazırlıksız yakalandık”
Ardından oturum, Cenk Yiğiter’in “KHK ve hukuksal mücadele” sunumuyla devam etti. “Bizler OHAL sürecine hazırlıksız yakalandık” diyen Yiğiter şunları söyledi: “Bizler bir sonraki savaş süreci için direniyoruz. Bizlerin ilk yapacağı şey akademisyen olmaktan kurtulmaktır. Bizlerin önünde engel olarak duruyor. Sözümüzü söylerken bile ona göre seçiyoruz. Ben bilerek kurtulmaya çalışıyorum. Öğrenci olup üç ayda atılmayı planlıyordum ama onlar daha hızlı davrandı. Biliyordum ilk sözümde kınama vereceklerini. Ne yazık ki hazırlıksız yakalanmak bireysel direniş örnekleri ile baş başa kalmamıza neden oldu. Ama amacımız demir leblebi olmak olmalı. Bize saldıranların dişi kırılmalı. Biz sonraki mücadele için dövüşüyoruz. Bir sonrakine Nuriye ve Semih vücutlarını açlığa yatırmak zorunda kalmamalı ya da Veli her gün bu durumla karşılaşmamalı. Onları yalnız bıraktığımız ve örgütlenemediğimiz için böyle oldu.”
Veli Saçılık: Vazgeçmedik!
Sözlerini “Tüm iktidar Sovyetlere” diyerek bitiren Yiğiter’in ardından son sözü Veli Saçılık aldı. Mustafa Suphileri anarak sözlerine başlayan Saçılık “Çok cesaretli bir insan değilim. Cezaevi direnişini yaşadım 2000 yılında. Onlar saldırdı biz direndik. Biz kahraman değildik, ama dışardakiler hiç değildi. ‘Teslim ol’ dediler, ‘İlkelerinden vazgeç, amaçlarından vazgeç’ dediler. Vazgeçmedik” diye konuştu.
Bugünkü baskı ve devlet terörüne değinen Saçılık şunları ifade etti: “Önceden OHAL demek yasaktı, şimdi Nuriye ve Semih OHAL olduğu için onların ismini söylemek yasak. Ne yazık ki insanlık anıtını kurtaramadık. Bizi kahraman yaptılar, herkes iki adım geri çekilince, Cenk hocanın dediği gibi, önde biz kaldık.”
“Kendinizi sokağa yakıştıramıyorsanız teoriniz tersine dönmüştür”
306 gündür kararlı duruş gösterdiklerini ve direnişe devam edeceklerini vurgulayan Saçılık, “polisler bile aralarında sempati duyduğunu söylüyor” dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti: “Ben birlikten bahsedeyim. Ben Nuriye ile her konuyu tartışsaydım yan yana gelemezdim, ama eline küçücük kağıdı alıp ‘Ben işimi istiyorum’ dediğinde benim yoldaşım oldu. Ben 22 Kasım’da ihraç oldum, 24 Kasım’da onlarla oturdum. Direnenden korkmadan yanlarına oturdum ve hala direniyorum. Kahraman Nuriye’dir. İlk ateşi o yakmıştır. Biz ne yazık ki akademisyenlerden bir destek görmedik. Kendimizi sokağa yakıştıramıyorsak bir hata vardır. Teoriniz tersine dönmüştür.”
KESK ve DİSK’in tutumunu eleştirerek hiçbir şey yapmadıklarını vurguladığı konuşmasında Veli Saçılık, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın sağlık durumlarına da değindi.
Kızıl Bayrak / İzmir