İsraf ve yolsuzluğun kaynağı kapitalizme karşı mücadeleye!

Kapitalizm bir yanıyla israftan beslendiği için bugüne kadar işbaşı yapan tüm sermaye hükümetleri israfta sınır tanımadılar. AKP iktidarı başlangıçta dinci kimliğini kullanarak, kul hakkı yemeyeceği iddiasıyla geniş emekçi kitleleri etkilemeyi başardı. Bir süre sonra iktidar koltuğunda yerini sağlamlaştırdıkça yolsuzluk ve israfta tüm sermaye hükümetlerini aşan bir performans sergilemeye başladı.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 30 Mayıs 2015
  • 06:38

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada devlet kurumlarında kullanılan makam araçlarının masraflarına ‘çerez’ benzetmesi yaparak şunları ifade etmişti: “Taş çatlasa 2 bin genel müdür var. Hadi 40 müsteşar ve 100 müsteşar yardımcısı olsa abartıyorum, 26 bakan bunların hepsini toplasanız Türkiye’nin milli gelirinde, bütçesinde çerez parası değil, çerez.” Kocaeli’de görev yaptığı dönemde makam tuvaletini altınla kaplatan Hatay Valisi Topaca’ya jet tahsis edildiği de ortaya çıktı. O vali ve Maliye Bakanı hala görevlerinin başındalar.

Dinci partinin artan ithalat nedeniyle, yurt içi tasarruf neredeyse tükenme noktasına geldi. 2002 yılında dış ticaret açığının milli gelire oranı “yüzde 6.7”, cari açığın milli gelire oranı ise “yüzde 0.3”tü. 2013 sonunda dış ticaret açığının milli gelire oranı “yüzde 12.1’e”, cari açığın milli gelire oranı ise “yüzde 7.4’e” çıktı. Sonuç olarak, artan dış ticaret açığı ve cari açık, yurt içi tasarrufu eritti. Tüm bunlardan dolayı AKP iktidarı israfta, gelmiş geçmiş en büyük rekorların altına imza atan bir iktidar olarak tarihteki yerini aldı.

Kapitalizm bir yanıyla israftan beslendiği için bugüne kadar işbaşı yapan tüm sermaye hükümetleri israfta sınır tanımadılar. AKP iktidarı başlangıçta dinci kimliğini kullanarak, kul hakkı yemeyeceği iddiasıyla geniş emekçi kitleleri etkilemeyi başardı. Bir süre sonra iktidar koltuğunda yerini sağlamlaştırdıkça yolsuzluk ve israfta tüm sermaye hükümetlerini aşan bir performans sergilemeye başladı.

Dinci partinin tüm üst yönetimi israf ve yolsuzluğun doğal birer temsilcisi haline geldi. Bunlardan biri de Abdullah Gül’dü. AKP iktidarının Cumhurbaşkanlığı’na taşıdığı Abdullah Gül emekli olduğunda önemli ayrıcalıklar elde etti. Abdullah Gül Köşk’ten ayrılırken 100’ün üzerinde devlet görevlisini kendisine hizmet etmek üzere yanında götürdü. Huber Köşkü gibi İstanbul’un en görkemli malikanelerinden birini mesken tuttu.

Sermaye düzeninin siyasetçileri arasında yalancılar sultanlığının en önemli ismi olan AKP’nin ebedi şefi Tayyip Erdoğan, kendi yağmalarını masum göstermek için İngiliz kraliyet ailesinin harcamalarını örnek gösterdi. Tayyip Erdoğan, 50 milyon Sterlin’e mal olan Buckingham Sarayı'nın restorasyonunun 5 milyar Sterlin’e mal olduğu yalanını insanların gözünün içine bakarak rahatlıkla söyleyebildi.

TOKİ’nin “açıklarsak ülke ekonomisi zarar görür” dediği Kaçak Saray’ın maliyetinin 10 milyar TL olduğunu örtbas etmeye çalıştı. Aynı durum lüks makam arabaları için de yaşandı. Türkiye’nin 2015 yılındaki bütçe açığının yaklaşık olarak 20 milyar TL civarında gerçekleşeceğinin öngörüldüğü düşünüldüğünde bütçe açığının yarısı Kaçak Saray’dan kaynaklanmaktadır. Yani 77 milyonun gelirleri ile giderleri arasındaki farkın yarısı Erdoğan’ın sarayından kaynaklanmaktadır. Tayyip Erdoğan’ın uçağı, makam araçları, gereksiz büyüklükteki koruma ordusu ve daha birçok başka şey eklendiğinde gerçek rakam TOKİ’nin işaret ettiği boyuta ulaşmakta, hatta aşmaktadır.

Balık baştan kokmakta, israfın en büyüğü üstteki bir elleri yağda bir elleri balda olan kapitalistlerden ve onların hizmetkarı olan devletlilerden kaynaklanmaktadır. Yani israf yukarıya, devletlilere uzandıkça artmaktadır. AKP iktidarının her kademesindeki hizmetkarları israftan nemalanmaktadır. Örneğin kamuda üst düzey bürokratların bir kısmında son dönemde makam odalarını yenileme furyası başladı. Devletliler, devletin her kademesindeki bürokratlar Tayyip Erdoğan’ın itibarda tasarruf olmaz emrini yerine getirmek için bir yarış içindeler. Milyon TL’yi bulan meblağlar harcanarak makam odaları yenilenmektedir.

Daha alt seviyedeki bürokratlar da israfta sınır tanımamaktadırlar. Özellikle yurtdışı seyahatleri önemli bir israf kaynağı olarak öne çıkmaktadır. Hiçbir işi olmadığı halde birçok insan adeta haklarıymış gibi tamamen turistik amaçlı geziler yapmak için, uydurulmuş görevler kapsamında yurtdışına gönderilmektedir.

Devletliler gittikleri ülkelerde dışişleri yetkilileri tarafından karşılanmakta, en iyi otellerde kalmakta, en lüks restoranlarda yemek yemekte ve bir sonraki seyahatte nereye gideceklerini düşünerek yurda dönmektedirler. Bir bakanlık heyetinin bir yurtdışı seyahati milyon Avro’yu bulabiliyor. Hatta yerine göre daha yüksek rakamlara ulaşabiliyor. Ayrıca, bunların dışında, daha sınırlı sayıda bürokratın katıldığı gezilerin sayılamayacak kadar çok olduğu dikkate alındığında israfın boyutları hakkında bir fikir edinilebilir.

Üretimin zaten durma noktasına geldiği, imalat sanayinin üretim içindeki payının yüzde 12 seviyesine gerilediği ülkemizde, tüketim, ulaştığı boyut itibariyle ekonominin genel dengeleri içerisinde sürdürülebilir olmaktan çıkmaktadır. Devletlilerin artan ve önlenmesi yönünde hiçbir çaba sarf edilmeyen harcamalarının emekçilerin omuzlarına nasıl bir yük bindirdiği ancak gerçek rakamlar bir gün açıklandığında anlaşılabilecektir. Bu ülkenin işçi ve emekçileri, bu harcamaların, daha doğrusu israf ve yolsuzluğun aslında kendi parasından yapıldığını ve kendisi sahip çıkmadıkça emeğinin gözü önünde başkaları tarafından harcanmaya devam edileceğini anlayacağı güne kadar da bu rakamlar gizli kalmaya devam edecektir.