2019 yılında geçerli olacak asgari ücreti belirlemekte kendisini yetkili kılanlar bu ay karar verecekler. İşçilerin açlık sınırının altında, kaç liraya çalışacaklarına hükmedecekler. Peki, kimlerdir çay-simit hesabıyla kendilerini emeğe fiyat biçmekte yetkili ve etkili görenler?
Asgari Ücret Tespit Komisyonu sermaye hükümetlerinden, en çok üyeye sahip sendikadan (Türk-İş) ve patron örgütünden (TİSK) 5’er temsilciden oluşmaktadır. Hükümet temsilcilerinin buradaki rolü “arabulucu” olarak gösterilmektedir. Oysa Erdoğan hükümeti de dahil şimdiye kadarki tüm hükümetlerin sermaye hükümetleri olduğu bilinmektedir. Komisyona işçileri temsilen de katılımın olduğunu göstermek için sermayenin işçi sınıfı içindeki ajanı gibi çalışan Türk-İş bürokrasisi de bu komisyonda bulunmaktadır. Yani bu komisyonda gerçek manada sadece işçiler yoktur.
Yaşananlar da göstermiştir ki çay-simit hesabıyla asgari ücret tartışması yapanların matematik hesabı, işçilerin yaşamsal gıdası için kaç çay içip kaç simit yiyebileceği sınırlarındadır. Onları çaya ve simide layık görenlerin kapitalist dünyasında işçi sınıfının tek varlık nedeni burjuvaları daha da zengin etmektir. 1993 yılında Bursa’da yaptığı bir konuşmada çay-simit-asgari ücret hesabı yapan ve zamanın hükümetini “sert ifadelerle eleştiren” Erdoğan, yaptığı açıklamada “Bu zalim yönetim, bu aziz millete bir bardak çayla bir simidi bile layık görmüyor. Bunların peşinden nasıl gideceksiniz?” demişti. Aynı Erdoğan’ın 2013 asgari ücreti için düşüncesi ise, “Bugün bu hesabı yaptığınızda, asgari ücret 804 lira. Beş kişilik bir aile üç öğün çay ve simit tüketse ihtiyacı olan miktar 450 lira. 11 yıl önce asgari ücret çay ve simide yetmezken bugün neredeyse asgari ücretin yarısı yetiyor” idi. AKP hükümetlerinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak konuşan Faruk Çelik ise, “Asgari ücretle geçinilmez diye bir şey yok, geçinirsiniz. Ona mahkûmsanız 800 lira da büyük paradır” diyebilmişti.
Çay-simit hesabı yaparak asgari ücret belirleyen komisyonun sözde işçi tarafını oluşturan Türk-İş yönetimi ise bu mizansenin inandırıcı olması için masada bulunmaktadır. Üretimden gelen güçle değil, rica minnetle sendikacılık yapanların, yıllardır oturdukları sendika koltuklarından sermayeye koruculuk yapanların gözeteceği şey, elbette işçi sınıfının çıkarları olmayacaktır. Onların varlık nedeni sermayenin çıkarlarının korunmasıdır.
Alınmayan önlemler sonucu yaşanan iş cinayetlerinde ölen işçilerin tüm topluma fıtrat diye kabullendirilmek istendiği, haklarını arayan işçiler için “ayaklar baş olursa kıyamet kopar” denildiği bu kapitalist sistemde elbette ki “ayak takımı” olarak görülenlerin, kapitalistleri zengin etmek, servetlerine servet katmak için açlıktan ölmemeleri gerekir. Ama daha fazlası değil! Kendileri beyaz çay içenlerin yaptığı çay hesabı elbette en ucuz, kalitesiz siyah çaya, çayın tozuna göre olacaktır. Sofralarında işçi ve emekçilerin adını bile bilmediği gıda ürünlerini, ejder meyvelerini tüketenlerin asgari ücret hesabının simide göre olması hiç de şaşırtıcı değildir. Hiç burjuvaların beslenme alışkanlıklarıyla emekçilerin beslenme alışkanlıkları aynı olabilir mi?
“Dünyayı istiyoruz, kırıntı değil!”
Bu kapitalist sistemde insan elinin değdiği her şeyde emeği olan, bütün zenginliği üreten işçi sınıfını açlık sınırının altında bir yaşama mahkum edenler, kendilerini her şeye muktedir görmektedirler.
Sürdükleri sefada ve saltanatta itibardan tasarruf etmeyenler, sıra işçi ve emekçilere gelince alabildiğine cimrilik yapabilmektedirler. Hatta öylesine muktedirlerdir ki insan hayatından bile tasarruf yapabilirler.
Savaşlarda emekçi çocuklarını cephelere sürenler, fabrikalarda sömürü çarklarının arasında öğütülmeye gönderenler kendi çocuklarına bu düzendeki tüm ihtişamı hediye etmektedirler.
Emekçi çocuklarını sadece kanı emilecek canlı meta görenler, kendi çocuklarını kurdukları aile şirketlerinin sahibi olarak yetiştirmekte, holdinglerine CEO yapmakta, damatlar da dahil neredeyse tüm aile eşrafını devletin ilgili kademelerine getirmektedirler. Yoksul çocuklarını imam hatiplere razı etmek için geçmişte imam hatip okuduklarını gözü yaşlı anlatan bu zatı muhteremlerin çocukları her ne hikmetse eğitim kariyerlerini hep Avrupa’da, Amerika’da tamamlamaktadırlar.
Servet ve sefalet arasındaki uçurumun gittikçe büyüdüğü, toplumsal eşitsizliklerin daha da arttığı böylesine bir süreçte ne işçi ve emekçilerin insanca çalışma ve yaşama ihtiyacı karşılanabilir ne de asgari ücrete insanca yaşamaya yetecek bir oranda zam yapılabilir. İşçi sınıfı kendisi ve geleceği için siyasal bir kuvvet olarak mücadele sahnesine çıkmadığı, kendi örgütleriyle bu sınıf savaşımında aktif bir rol almadığı müddetçe kendisine ne kadar çay ve simit düştüğünü beklemeye devam edecektir.