“İş-Ekmek-Özgürlük!” Sloganı Üzerine

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 10 Eylül 2015
  • 14:29

BİRİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ

Bu kitabın temel hareket noktası ve dolayısıyla politik amacı, kitaba sunuş olarak konulan Sınıf Hareketinin Engelleri yazısında tüm açıklığı ile ortaya konulmuştur. Ekim'de başyazı olarak yayınlanan ve kitabı bir yıl önceleyen bu metin, bir bakıma ayrı bir önsözü gereksiz kılacak denli günceldir.

Her ülkede, sınıf hareketinin uzun ve sancılı gelişmesinin belli aşamalarını, bu aşamalara niteliğini veren özellikleri temel alarak, hareketin bu aşamasına egemen sınırlı talepleri kendi içinde abartıp teorize ederek, bundan bir mücadele anlayışı ve programı çıkaran akımlar olmuştur. Rusya’da, ünlü ekonomist akım, işçi sınıfı hareketinin çok özel bir aşamasının özel bir ürünü oldu ve bir süre için “ileri” işçilerden yaygın bir destek de gördü. Ne var ki ekonomist akımın ömrü sınıf hareketinin bu özel aşamasının ömrünü aşamadı. Ne zaman ki hareket poli­tik bir mecraya hızla akmaya başladı, işte o zaman ekonomist(7)akımın da ölüm çanı çaldı. Marksist ideolojik eleştiri bu süreci hızlandırdı, yarattığı düşünsel tortu ve önyargıları kazıdı.

Türkiye’de, 12 Eylül karşı-devriminin ağır politik ve örgütsel tahribatının ardından, sınıf hareketi 1987 yılından başlayarak önemli ve yaygın bir canlanma gösterdi. Ne var ki hareket uzun yıllardır hep iktisadi ve kısmi demokratik istemlerin çerçevesi içinde sıkışıp kaldı, bu darlığı bugüne kadar bir türlü kırıp aşmayı başaramadı. Uzadıkça uzayan bu özel gelişme aşaması, politik planda yansımalarını yaratmakta da pek fazla gecikmedi. Dünün devrimci demokrat bugünün ise daha çok demokrat bazı grupları ile alt kademe sendika yöneticileri, birbirinden farklı saik ve dürtülerle de olsa, bu özel gelişme aşamasını kendi içinde bir mücadele programına dönüştürme çabasında buluştular. Bu, aynı zamanda, ‘80 öncesinde ve anti-faşist demokratik yükselişin özel ortamında, TKP-TİP ile DİSK’in o günün koşullarında kendilerini o güne uyarlayarak tuttukları (fakat 12 Eylül sonrasında bilinen nedenlerle boşalmış olan) yerin doldurulması girişimidir. (Sorunun bu yönü üzerinde 20 Temmuz Dersleri'nde ayrıntılı olarak durulmuştur.)

“İş-Ekmek-Özgürlük!” sloganı, alt kademe sendika yöneticileri tarafından temsil edilen sol-reformist sendikacılığın, sınıfın düzen içi iktisadi-demokratik taleplerine dayalı mücadele platformunun en veciz bir ifadesidir. Kaynağını Türk-İş’in “Barış-Ekmek-Özgürlük!” sloganından alan bu slogan, aynı zamanda, hain üst kademe bürokratlarının tümüyle gerici karşı-devrimci konumları karşısında, alt kademe yöneticilerinin “reformlar uğruna mücadele” eğilimlerinin politik anlatımı olmakta, iki sendikal çizgi arasındaki farkı, bu farkın sınırlarını vermektedir. Bugünlerde sürmekte olan İşçi Kurultayı hazırlıklarına egemen bulunan perspektif ve bu perspektifi korumadaki özel ısrar, bu konumun niteliği ve sınırları konusunda herhangi bir tereddüt bırakmamaktadır.

Ama elbette ki sendikal hareketteki bu tür politik konumlar, her zaman ideolojik ifadelendirilişlerini ve politik savunularını belli politik akımlar şahsında bulurlar. Bizde de durum farklı değildir ve bu rolün adayları kendilerini çoktan ortaya koymuş bulunmaktadırlar. Böyle olunca, ideolojik eleştiri doğal olarak(8)bu sonuncular üzerinden gelişecektir. Elinizdeki kitapta bu yapılmaktadır.

Kitap 20 Temmuz Dersleri’nin dolaysız bir devamıdır; onu tamamlamaktadır ve ancak onunla birlikte değerlendirildiğinde bütünlüğü içerisinde anlaşılabilecektir. 20 Temmuz Derslerinde. daha çok Şube Platformlarında ifadesini bulan sendika alt kademeleri üzerinde durulmuştu. Burada ise “İş-Ekmek-Özgürlük!” sloganının ideolojik-politik anlamı ve teorik arka planı ele alınmaktadır. Bu iki sorun birbiriyle sıkısıkıya bağlantılıdır. Öylesine ki, elinizdeki kitabın Giriş bölümünde de belirtildiği gibi, alt kademe sendika yöneticilerinin oluşturduğu Şube Platformları ile “İş-Ekmek-Özgürlük!” sloganında ifadesini bulan reformist politik platform, “bir elmanın iki yarısı gibidirler”.

Fakat şunu da eklemeliyiz ki, gerçekte kitap, bu güncel sorunlara dayalı ideolojik tartışmaların ötesinde bir işleve de sahiptir. Zira kitap aynı zamanda, geçmişin eklektik devrimci-demokratik programında 12 Eylül sonrasında yaşanan liberal bozulmayı bugünkü politik yaklaşımlardan hareketle ele almak­ta, bu yaklaşımların ideolojik-programatik kaynaklarını ortaya koymaya çalışmaktadır.

H. Fırat
9 Ocak 1995

***

GENİŞLETİLMİŞ İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ

Elinizdeki kitabın bu baskısında, birinci baskısını oluştu­ran bölümler (ekleriyle birlikte) olduğu gibi korunmuştur. İkinci baskının tek farkı yeni bazı bölümlerle genişletilmiş olmasıdır.

Bu baskının genişletilmiş bölümlerini oluşturan Bugünkü TDKP Üzerine Değerlendirme yazısı daha önce Kızıl Bayrak'ın 21 Kasım ve 7 Aralık ‘94 tarihli 12. ve 13. sayılarında yayınlan­dı. Kızıl Bayrak yayınına şu açıklamayı koymuştu:

H. Fırat'ın Devrimci Demokrasi ve Sosyalizm kitabının hazırlanmakta olan ikinci baskısı için kaleme aldığı Demokratizmi Savunmanın Sınırları başlıklı tartışmanın ilk dört bölümü devrim sorunlarına ilişkindir ve bu bölümleri Ekim bir dizi halinde yayınlamış bulunmaktadır. Bunu izleyen bölümler kitaba alt başlığını veren hareketin bugünkü ideolojik-programatik konumu üzerine değerlendirmelerden oluşmaktadır. Son sayılarımızdaki tartışmaları bütünleyeceği inancıyla, bu bölümleri Kızıl Bayrak(10)olarak biz yayınlıyoruz."

Kızıl Bayrak, “son sayılarımızdaki tartışmalar”dan, sonra­dan Liberal Demokratizmin Politik Platformu olarak kitaplaştırılan dizi yazıları kastediyordu. Açıklamadan da anlaşılacağı gibi, Devrimci Demokrasi ve Sosyalizm kitabının yeni baskısı vesile­siyle kaleme alınmış olsa bile, Bugünkü TDKP Üzerine Değer­lendirme gerçekte elinizdeki kitabın tartışmalarını bütünlüyordu. Bu nedenle de zamanında bu tartışmanın tamamlayıcı bir par­çası olarak kitaplaştırılması gerekiyordu. Bu gecikmeli olarak ancak şimdi, bu kitabın ikinci baskısı vesilesiyle yapılabiliyor.

***

Bugünkü TDKP Üzerine Değerlendirme yazısı “TDKP’nin ömrünün ikinci bir kongreye yetip yetmeyeceği”nin tartışmaya açık kaldığını belirttikten sonra, değerlendirmesini şu sözlerle noktalıyordu: “Fakat bir şey kesindir: İkinci bir kongre nihayet toplandığında, kuruluş kongresinin ortaya çıkardığı parti ile bu İkincisini toplayan parti birbirinden kesin olarak farklı olacak­tır ve bu fark, devrimcilikle reformizmi birbirinden ayıran temel çizgilerde ifadesini bulacaktır.”

Bu sözler 7 Aralık 1994 tarihlidir. Aradan daha ancak bir yıl geçmişti ki, TDKP’nin yerini açık ve gevşek bir yasal par­tiye bırakarak fiilen tarihe karıştığını herkes görmek olanağı bulabildi.

“Bugünkü TDKP” bugün artık tarihe karışmış olsa bile ona ilişkin değerlendirmeler güncel önemini korumaktadır. Bu­nun nedeni hiç de yalnızca günümüzde en berbat bir liberal oportünizmi temsil eden bu hareketin dününü, nasıl bir mantık ve evrim içinde bugüne ulaştığını ortaya koyuyor olması değil­dir. Belki bundan da önemli olan, bu değerlendirmelerin aynı zamanda, “Bugünkü TDKP”nin kendisiyle aynı ideolojik-politik geçmişi paylaşan bugünün bazı devrimci akımlarının yarınına da ışık tutuyor olmasıdır. Bu inanılmaz gibi görünüyor. Fakat bizim bundan neredeyse on yıl önce kendini yenilemeyi başara­mayacak bir TDKP'yi bekleyen akibete ilişkin söylediklerimiz(11)de aynı şekilde inanılmaz gibi görünüyordu.

Oysa o zaman için inanılmaz gibi görünen şey bugün herke­sin paylaştığı çıplak bir gerçek olarak duruyor önümüzde.

H. Fırat
9 Mayıs 1996

İLİŞKİLİ HABERLER