Dünyada saldırganlık ve savaş politikaları ile gericiliğin tırmandırıldığı, içeride ekonomik ve siyasi krizin yeni boyutlar kazandığı, ekonomik krizin faturasının işçi ve emekçilere yıkılmaya çalışıldığı, toplumun kamplaştırılıp düşmanlaştırıldığı, dinci-faşist iktidarın baskı, terör, tehdit ve yalanlarla ayakta kalmaya çalıştığı bir dönemden geçiyoruz.
Emperyalist-kapitalist dünya düzeni kriz içinde!
Emperyalist-kapitalist dünya düzeni krizlerle boğuşmaktadır. Kriz derinleştikçe savaş ve saldırganlık politikaları tırmanmaktadır. Burjuvazi egemenliğini koruyabilmek için tüm dünyada gerici ve saldırgan söylemlere sarılmaktadır. Ortadoğu, başta ABD ve Rusya olmak üzere emperyalist hegemonya mücadelesinin sahnesi durumundadır. ABD emperyalizminin Venezuela’ya açık müdahale girişimleri, sadece tahammülsüzlüğe değil, derinleşen krizden çıkış yolu arandığına da işaret etmektedir. Fransa’da Sarı Yelekliler’in bitmek bilmeyen eylemleri krizin etkilerini ve toplumdaki hoşnutsuzluğu göstermektedir. Dünyanın dört bir yanında örgütlenen kadın grevleri ve küresel iklim eylemleri de kitlelerde büyüyen tepki ve hoşnutsuzluğun dışa vurumudur.
Türkiye de bu tablonun bir parçasıdır ve krizi çok daha derinden yaşamaktadır.
Krizin etkileri, emeğin korunması mücadelesinin önemi
Türkiye çok yönlü krizler içinde debelenmektedir. Krizler coğrafyası Ortadoğu’dan pay kapma hesapları ile emperyalistlerle kurulan kirli ilişkilerin faturası emekçilere kesilirken, içeride de saldırganlık politikaları tırmandırılmakta, terör demagojisi, şovenizm ve gericilik ile siyasi kriz aşılmaya çalışılmaktadır.
Ağırlaşan ekonomik-mali kriz işçi sınıfının karşısına ağır bir fatura olarak çıkmaktadır. Tanzim satışlar, enflasyon ve işsizlik rakamları, zamlar, ekonomik daralma, işten çıkarmalar, vb.’den bu faturanın büyüklüğünü görmek mümkündür. Görmenin ötesinde her birimiz an be an yaşamaktayız.
Mezarda emeklilik sistemi ile, EYT ile, düşük emekli maaşları ile on yıllardır emek harcayan milyonların emeklilik hakkı gasp ediliyor. Boyun eğmeyen milyonlar terörist ilan ediliyor. EYT’lilerin talepleri seçim malzemesi yapılmaya çalışılıyor.
Sermaye devleti, fonları yağmalayarak, vergi yükünü arttırarak, yeni vergiler çıkartıp yeni fonlar oluşturarak sermayenin ihtiyaçlarını karşılamakta sınır tanımıyor. Teşviklerle, vergi aflarıyla, kısa çalışma ödenekleriyle, sermayenin krizden en az etkilenmesi için bütün olanaklar seferber ediliyor.
Her 100 işçiden sadece 17’si İşsizlik Fonu’ndan yararlanabilirken, fonun kalan kısmı kapitalist patronlara aktarılıyor. Bu da yetmiyor, zorunlu BES ile, Varlık Fonu vb. ile sermaye besleniyor.
İşsizlik her geçen gün yükseliyor, keyfi işten atmaların ardı arkası kesilmiyor. İşsiz kalma tehdidi işçilerin boynunda bir zincire dönüştürülüyor.
Grev ve eylem yasakları, arabuluculuk saldırısı ile işçi sınıfına diz çöktürülmek isteniyor.
Açlık sınırının altında ücretlerle yaşamak zorunda kalan milyonlarca emekçi borç ve kredi batağına saplanmış durumda. Ayakta kalabilmek için bile borçlanmaktan başka çare bırakılmıyor.
Sermayenin krizinin büyüyen faturası emekçilerin sırtına yükleniyor. İşçi sınıfı ayağa kalkmaya çalıştıkça baskı ve tehditler tırmandırılıyor.
Krizin etkilerine karşı emeğin korunması mücadelesini büyütmek acil bir görev olarak karşımızda duruyor. Ortak talepler etrafında ve sınıfa karşı sınıf bakışıyla kenetlenemediğimiz, örgütlü bir güç haline gelemediğimiz sürece kazanım elde edemeyeceğimiz açık.
Sınıfın örgütlenmesi ve önündeki engeller
İşçi sınıfının sınıfa karşı sınıf bakışıyla örgütlü bir güç haline gelmesi, taban örgütlerinin yaratılması, taban inisiyatifinin açığa çıkartılması anlamına gelir. İşçilerin söz-yetki-karar hakkını kullanacakları, inisiyatifin işçilerde olacağı komiteler, fabrika kurulları oluşturmak anlamına gelir. Sadece sendikalara üye olmak veya sınıf mücadelesini birtakım öncülere ya da temsilcilere bırakmak, örgütlü bir güç olmak demek değildir.
Burada Yeni Greif’ları, yeni Metal Fırtınaları yaratmaktan, deneyimlerimizden de, kazanımla sonuçlanmayan eylemlerimizden de dersler çıkarmaktan bahsediyoruz.
Burada unutulmaması gereken temel önemde nokta şudur. Bizler için kazanım, ileri sürdüğümüz taleplerin ne düzeyde karşılandığı değil; yöneldiğimiz mücadelede işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyinin ne ölçüde geliştiğidir.
Mücadeleye bu eksende bakmak, bizleri dar ekonomik taleplere sıkışmaktan kurtaracak, sınıfa karşı sınıf bakışının öncü işçilerde geliştirilmesinin zeminini yaratacaktır.
Mücadelemizin ve örgütlenmemizin önündeki en büyük engel, karşımızda tepeden tırnağa örgütlü bir güç olarak duran burjuvazidir. Bunu böyle kavramak, sınıf düşmanlarımızdan ve onun devletinden medet umma zayıflığına düşmememizi sağlayacaktır.
İşçi sınıfı bugüne kadar ne kazandıysa, üretimden gelen gücüyle, dişe dişe mücadelelerle kazanmıştır. Düzen kurumlarından, meclisten, seçimlerden, mahkemelerden vb. medet ummak, sınıf mücadelesini bir kenara koymak demek olacaktır.
Tüm düzen güçleri, milliyetçi-şoven söylemlerle, dinci gericiliği kullanarak, terör demagojisi ve dış güçler yalanıyla işçilerin bilincini bulandırmakta, bölüp parçalamaya çalışmaktadır. Bu ideolojik engelleri aşmak, mücadele içinde devrimci değişimi sağlamakla, böylece sınıf bilincini geliştirmekle olanaklıdır.
İşçilerin söz sahibi olması gereken sendikalarımız büyük oranda sendikal bürokrasinin denetimindedir. Ya sermaye ile işbirliği içindedirler ya da uzlaşmacı, icazetçi, düzen sınırlarında ekonomik mücadele bile vermekten acizdirler. Bu halleriyle gerici bir siyasal odak olarak hareket etmektedirler. Her iki durumda da sendikal bürokrasi aşılması gereken bir engel olarak karşımızda durmaktadır.
Sermayenin demir yumruğu Erdoğan her fırsatta grev yasakları ile övünüyor, OHAL sayesinde grevleri yasakladık, patronların önünü açtık diyordu. Grev yasakları sadece OHAL dönemine özgü değil elbette. Sermaye düzeni sınıf mücadelesini yasaklarla, baskılarla, saldırılarla, tutuklamalarla ezmeye çalışıyor. Greif işçilerine açılan davadan 3. Havalimanı işçilerinin tutuklanmasına, Flormar’daki yasak ve engellemelere kadar, tüm güç ve olanaklarını seferber ederek karşımıza dikiliyor.
Bugün çok daha açık bir biçimde görülmektedir ki, düzenin temsilcilerinin bizzat kendilerinin her fısatta çiğnedikleri yasalardan, mahkemelerden vb. medet umarak kazanım elde etmek ham bir hayaldir. Fiili-meşru mücadele dışında bir yol yoktur. “İşgal, grev, direniş!” ruhu ve şiarı sınıf içinde karşılık bulmalıdır.
Sermayenin ve onun devletinin tüm saldırılarının temel hedefi olan işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri, kendi örgütlü mücadelesi olacaktır. Bu bir hayal değildir.
Devrimci bir sınıf hareketi için ileri!
İşte bu bakış ve örgütlenme hedefiyle kurultayımızı örgütlüyoruz. “Haklarımız ve geleceğimiz için Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayı” böyle bir ihtiyacın ürünüdür. Krizler karşısında devrimci çıkış olanağı sınıf hareketini geliştirmekten geçmektedir.
Sınıfa karşı sınıf bakışının geniş kesimlere taşınması, öncüleri şahsında kavranması ve nasıl hayata geçirileceği noktasında irade birliği sağlanması için kurultay topluyoruz.
Ortak talepler ekseninde mücadeleyi büyütmek, mevcut birikimlerimiz ve deneyimlerimizi ortaklaştırmak, büyütmek için kurultay topluyoruz.
Krizlerin çok yönlü etkisi altındaki işçi sınıfının, sınıfa karşı sınıf ekseninde örgütlü bir güce dönüşmesi, öncüleri şahsında ilk örgütlenme adımlarının atılması, var olan örgütsel zeminlerin güçlendirilmesi, ileriye taşınması için kurultay örgütlüyoruz.
Unutulmamalıdır ki, kurultayımız mevcut bilinç ve örgütlülük düzeyinin ileriye taşınması, sınıfa devrimci politik müdahalenin güçlendirilmesi, öncüleri şahsında örgütlü bir güce dönüştürülmesi için bir araçtır.
Bu açıdan kurultayın kendisi kadar ön çalışması ve sonrasına bırakacakları önemli bir yerde durmaktadır. Kurultay çalışması, geniş işçi bölüklerine kurultay tartışmasını taşımak, bağ içerisinde olduklarımızla ve öncü kesimler içerisinde örgütsel zeminlerimizi güçlendirmek ekseninde ele alınmalıdır.
“Haklarımız ve geleceğimiz için SINIFA KARŞI SINIF KURULTAYI”nı topluyoruz. Bütün bir süreci yukarıdaki bakışla örgütlemeli, kurultay hazırlık komiteleri ile tartışmalar yürütmeli, alta doğru mekanizmalar yaratmalı ve toplantılar yapmalıyız.
Kurultayımızı sınıfa devrimci politik müdahalenin ihtiyaçları üzerinden topluyoruz. Kurultayın başarısı temelde, bu müdahalenin bilinç düzeyi ve örgütlülük açısından yarattığı sonuçlar üzerinden değerlendirilecektir.
Kurultayımıza bu politik ve örgütsel hedeflerle hazırlanmalı, güçlerimizi, imkanlarımızı ve enerjimizi başarılı bir kurultay süreci örgütlemek için seferber etmeliyiz.
Kurultay Hazırlık Komitesi