Dersim’in Ovacık ilçesinde bulunan Büyükköy ile Hacıbirim bölgelerinde 2-4 Ekim 2020’de askerlerin yaptığı bombardıman sonucu TKP/ML-TİKKO gerillaları Ali Kemal Yılmaz ve Gökçe Kurban’ın yaşamını yitirdiği belirtildi. Aileler, otopsi işlemlerinde teşhis ettiği cenazelere işkence edildiğini gündeme getirdi.
DNA sonucunda Gökçe Kurban’ın cenazesi 2 Aralık 2020’de teslim alınarak Pertek ilçesine bağlı Kaçarlar köyünde toprağa verildi. Gökçe Kurban’ın ablası Dilek Kurban, ölüm haberinden, cenazeye yapılan muamele ve kendilerine çektirilen eziyetti anlattı.
Mezopotamya Ajansı'nda yer alan habere göre otopsiye girdiklerinde kardeşinin bedenini gördüğünde şaşırdığını sözlerine ekleyen Kurban, “Yanımızda doktor ve savcının kalemi vardı. Ayrı masalarda sarı torba içerisinde iki tane cenaze vardı. Bir tanesi daha uzundu. Sonra kız kardeşimin olduğunu söyledikleri torbayı açtılar. Orada kafa kısmı ve kasıklarından aşağısı örtülüydü. Kardeşimin kolunda bir dikiş izi vardı. Dikiş izinden tanıyabileceğimi söyledim. İlk kasıkları benim dikkatimi çekti. Kasıkları çok mordu. Kasıklarına şiddet uygulandığı çok belliydi. Ben otopsiye girdiğimde önce parçalanmış bir beden beklerken, normal bir cenaze ile karşılaştım. Kafasının olmadığı çok belliydi. Boyun etti, kendini salmıştı. Kesilmiş gibiydi. İki cenaze de aynıydı. Onlara ‘bu benim kardeşim, kolunda dikiş izi var’ desem de doktor, ‘hayır o dikiş izi değil’ dedi. Kardeşimin vücuduna daha dikkatli baktım. Bir kurşun izi, şarapnel veya darbe izi var mı diye. Vücudunda başka benim gördüğüm kısımlarda bir iz yoktu. Çıktıktan sonra görüştüğüm savcı bana, ‘sen benim kız kardeşim de desen ben sana DNA çıkmadan vermeyeceğim’” dedi.
"Ölüm sebebi yazılmadı"
Annesinin Malatya ATK’ye verilen DNA örnekleri netleştikten iki ay sonra cenazelerini aldıklarını vurgulayan Kurban, şöyle devam etti:
“Babam Ovacık Savcılığı’na gittiğinde kendisine ölüm kağıdı vermediler. Siz Malatya'ya gidin biz gerekli yazışmaları yaptık, cenazenizi alın denilmiş. Definden sonra ben Ovacık Savcılığı’nın kalemini arayıp ölüm belgesini istediğimde, ‘kağıdı ne yapacaksınız, neden istiyorsunuz, neden istediğinizi belirtmek zorundasınız’ şeklinde tartışma yarattı. Kız kardeşimin ölüm sebebini merak ettiğimi söyledim. Cenazemizi almak için Malatya ATK’ye gittiğimizde bizi bilinçli olarak beklettiler. Cenazemizi akşam beşten önce vermeyeceklerini söylediler. Cenazemizi aldığımızda Elazığ feribot iskelesine varana kadar bizi abluka halinde takip ettiler. Hatta bir ara cenazemizi ablukaya aldılar. Biz de bir şey mi oluyor diye tedirginlik yaşadığımız için hemen aracın arkasına geçtik. Kuzenim bizi arayarak polis, izin olmadığı için cenazeyi Pertek’e koymayacağını söyledi. Pertek feribot girişinde birçok zırhlı araç ve polisler etten duvar örmüşlerdi. Avukatımıza kimlik kontrolü yapmayı dayatarak başta tartışma ortamı yarattılar.”
Polis ablukasında defin
Polisin cenazeyi Pertek Cemevi’nde yıkamaya izin vermediğini kaydeden Kurban, polisin “Bunu evinizde yıkayın” sözlerine, “Mutfak tezgâhının üzerinde mi yıkayalım” diye karşılık verdiğini belirterek, “Bize, ‘yeriniz müsait değil mi, tamam arkadaşlar bizim burada yerimiz müsait mi, masa varsa burada yıkasınlar’ dedi. Bunu kabul etmedik, girişimlerimiz sonucu sadece 7 kişi ve polis eşliğinde Cemevi’ne girildi. Kefenledikten sonra yine polisin takibiyle köye girdik. Köy girişinin birkaç yerinde askerler bizi bekliyordu. Polis ve askerlerin ablukasında cenazeyi defin ettik. Askerler 3 veya 4 gün köyden ayrılmadılar. Biz kardeşimin mezarlığının üzerine çiçek ve fotoğrafını bırakmıştık. Defin ettiğimiz gün annem mezara tülbent asmıştı. Bizden sonra mezardaki çiçekleri, tülbentti ve fotoğrafları toplayıp atmışlardı” diye konuştu.
"Yaşam hakkını elinden alamazsınız"
Cenazeye yapılan işkencenin yanında kendilerine de eziyet ettirildiğini dile getiren Kurban, şunları söyledi:
“Yıldırma politikası uygulamaya çalıştılar. Bir an önce olsun bitsin yaklaşımı vardı. Ne olursa olsun her bireyin yaşam hakkı vardı. Kimsenin yaşam hakkını elinden alamazsınız. Geçmişte Ekin Van ve Hacı Lokman Birlik’in ve daha adını saymadığım birçok cenazelerin bedenlerine yapılan örnekler var. Elimizde ölüm belgesi olmadığı için işkencenin boyutunu bilmiyoruz ama tarzını tahmin edebiliyoruz. Avukatlarımız bu süreci takip ediyor. Ölüm belgesi verilsin ya da verilmesin biz zaten kardeşimin yaşamını yitirdiği alana giden kolluk kuvvetleri hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Bu anlamda bütün kurum ve kuruluşlarına, özellikle kadın kurumlarına hepsine sesleniyorum. ‘Ben sabahlara güneş olmaya gidiyorum’ diyen kardeşimin bedenine yapılan işkencenin hesabını hep birlikte soralım.”