15 Temmuz sonrasında OHAL ve KHK süngüsü ile saldırılarına dur durak vermeyen AKP’li muktedirler, kendi sefil çıkarları ile harmanlanmış saldırı ve sömürü biçimini ancak bir yere kadar getirebilirdiler. Dış ve iç politikada geçmişten farklı olarak tutarsızlığı ilke edinmiş bu akıl, erken seçim kartını oynayarak kazanma ve kendini garantiye alma derdindedir. Gün geçtikçe daha fazla etkisini gösteren ekonomik kriz, Erdoğan’ın örtülü itirafından da anlaşılacağı üzere erken seçim tercihinin önemli sebeplerinden birisidir. Baskın seçimin bir diğer önemli nedeni de AKP’nin, karşısında etkisiz kalan düzen içi muhalefet güçlerini hazırlıksız yakalama ve hataya sürükleme planıdır. Saray bir dönem daha yönetmenin, kendini güvenceye almanın yolunu erken kalkıp yol almakta aramaktadır.
Özellikle üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da ekonomik krizin etkisiyle derinleşen siyasal krizdir. Bizler bunu uzun dönemden beri dile getiriyoruz. AKP yönetemiyor ve devamlılığını sağlamakta sorun yaşıyor. Bu tablo geniş yığınlar arasında o denli rahatça görülemeyebiliyor. Erdoğan’ın yaptığı erken seçim açıklamasının bir şekilde siyasi krizin varlığını onaylama anlamına geldiği açıktır. Son bir buçuk yılda istediği her şeyi yapabilen bir iktidarın bu tabloya saplanmasının nedeni sadece beceriksizliğinden ileri gelmemektedir. Bunun asıl nedeni, kapitalist sistemin üretim biçimine aykırı olarak, ne olursa olsun kendi ikbalini öne koyan anlayıştan şaşmamaktır. Ekonomik tabloda son 15 yılda serpilen MÜSİAD’ı dengeli veya dengesiz hamlelerle ayakta tutma çabası, diğer yandan siyasal alanda denge politikası izleyen ve ana gövdesini TÜSİAD’ın oluşturduğu sermayeyi mutlu ve güvende hissettirme gayreti şimdiden sonuçlarını göstermektedir.
Erken seçim duyurusu yapan Bahçeli, 24 Haziran kararını duyar duymaz ben de varım diyen CHP ve dönemin özellikle şişirilmiş yeni aktörleri Temel Karamollaoğlu ve Meral Akşener, hep bir ağızdan bu sefer kazanacaklarını ve hazır olduklarını duyurdular. “Cumhur ittifakı”nın karşısında bu sefer daha güçlü olduklarına inanarak güvenle davrananlar, ekonomik tablonun yeni alternatifleri öne çıkaracağının farkındalar. Freni patlamış bu inişin önüne geçmek hiçbiri adına kolay olmayacak. Erdoğan ve AKP dahi 15 yılı geçen birikimlerine rağmen ekonomik tabloyu en fazla iki ay ayakta tutabilecek gücü kendilerinde gördüler.
2001 krizinden farklı olarak sorun, kaynağını devletin borç ve ödeme krizinden almıyor sadece. Özel sektördeki ve finans piyasasındaki borç batağı kaldırılabilir gibi değil. Durum bu şekilde devam ederse bu borçlar devlet hazinesine bindirilecek. Düzenin devamlılığı için bugünden adım atılması, yeni saldırı planlarının hayata geçirilmesi, faturanın tümünün işçi ve emekçilere yıkılması tek kurtuluş planlarıdır. Bu tablo içinde halihazırda birçok kesimin rahatsızlıklarını dile getirdiği bir dönemde, sermaye için ekonominin toparlanması seçimden sonraya bırakılmıştır. Seçimden sonraki günlerde sömürünün gittikçe katmerleneceği açıktır.
Seçim öncesi ve sonrası tek kurtuluş mücadele!
Bugün dünden farklı olan konu seçimin ne zaman olacağı ya da kimlerin seçileceği değil. AKP süregelen siyasal krizi, tüm topluma erken seçim üzerinden gönülsüz bir biçimde açıklamış oldu. Bu bizim açımızdan yeni bir durum değil ama kitleler adına yeni bir durumdur. Yaşanan tüm bu gelişmelerin kendine göre sonuçları olacak. Ve bizler işçi sınıfının aklının kimin seçileceği gibi beyhude bir beklenti içinde iyice bulanmasına izin vermemeliyiz. Açık olan yönetememe durumunu kitlelere anlatmak, çözümü sınıf mücadelesinin güçlenmesinde aramak bakışı, bugün de bizim geçmişten gelen somut çizgimiz olacaktır. Mevcut iktidarın 15 yıllık karnesi ve son dönemde OHAL kırbacıyla yaptığı saldırıların önüne geçmek, ekonomik ve siyasal haklarımız için işçi sınıfını mücadele etmeye sevk etmek temel görevlerimiz olarak öne çıkmaktadır.
Açlık ve sefalet koşulları, grevlerin yasaklanması, hak arama eylemlerine saldırılar, KHK ve valilik listeleri ile işten atmalar ve daha sayılabilecek bir yığın saldırı, iktidarın gerçek yüzü ve gelecekte yapacaklarının en net kanıtlarıdır. İşçi sınıfının yeni refleksler ile saldırılara karşı kendiliğinden eylemlilikler örgütleyeceğini şimdiden söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durumu örgütlü bir güce dönüştürmek, işçi sınıfının yönetebilme kabiliyetini arttırmak öncüsünün görevidir.
Seçime taktik yaklaşım ne olursa olsun, bunun sonucu, derinleşen siyasal ve ekonomik krizin faturasını sorumlularına yüklemek, işçi sınıfının zincirlerine yenisinin eklenmesini engellemek ve zincirleri parçalamak olmalıdır. Bunun yolu yaklaşan erken seçimi düzen içi tartışmaları aşarak ele almaktan ve yönünü değiştirip sınıfa karşı sınıf tavrını Türkiye işçi sınıfının bilincine mal etmenin vesilesine çevirmekten geçmektedir. Fabrikaları ve işyerlerini örgütlemek, sınıfı girmiş olduğumuz dönemi kazanacağı bir mücadeleye hazırlamak, işçi sınıfına sandığın ötesini işaret etmek komünistlerin görev ve sorumluluklarındandır.