Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) etrafından birleşen Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Türkiye İşçi Partisi (TİP) ve Toplumsal Özgürlük Partisi’nden (TÖP) oluşan Emek ve Özgürlük İttifakı (EÖİ) cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair tutumunu açıkladı.
Tutum belgesi, Dünya Ticaret Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında açıkladı. Toplantıya, ittifakta yer alan HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ile Mithat Sancar, Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, TİP Genel Başkanı Erkan Baş, EHP’den Hakan Öztürk, SMF Sözcüsü Barış Kayaoğlu, TÖP’ten Juliana Gözen ve HDP’nin de bileşeni olduğu Kürdistani İttifak Çalışması’nda yer alan İnsan ve Özgürlük Partisi Genel Başkanı Mehmet Kamaç, Kürdistan Demokratik Partisi-Türkiye (KDP-T) Genel Başkanı Mehmet Emin Kardaş ile başka bazı parti temsilcileri katıldı.
Toplantıda ilk konuşmayı Pervin Buldan, sonuncusunu ise Mithat Sancar yaptı. İttifak bileşeni diğer partilerin başkanları ya da temsilcileri de kısa birer konuşma yaptılar. Konuşmacılar belgede yer alan vaatleri yerine getirmek için çalışacaklarına dair söz verdiler ve hedeflerine ulaşma konusunda kararlı olduklarını belirttiler.
Buldan tarafından okunan belgede ittifakın cumhurbaşkanı adayı çıkarmayacağı şu ifadelerle duyuruldu:
“Uzun süredir bir tartışma yürütüyorduk, depremden önce adayımızı çıkaracağımızı deklare etmiştik ama değişen şartlar sonrasında durumu ittifaklarımızla ve kurullarımızla yaptığımız tartışmalarda kararımızı gözden geçirdik. Bugün kararımızı ve tutumumuzu kamuoyu ile paylaşıyoruz.”
Buna göre ittifak, depremden dolayı aday çıkarma kararından vazgeçmiş. Ancak belgenin açıklanmasından kısa süre önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun HDP’yi ziyaret etmesi, aday çıkarma kararının değiştirilmesinde farklı etkenlerin de rol oynadığını akla getiriyor.
İttifak belgesinde işçilerin, emekçilerin, kadınların, Kürt halkının, Alevilerin, gençlerin temel demokratik taleplerine değiniliyor ve ittifakın bu hakların kazanılmasının güvencesi olduğu savunuluyor. Dış politikada barışçıl bir çizgi vaat eden ittifak, Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden birine iki aydan az bir zaman kaldığına dikkat çekiyor.
Belgede on ara başlık yer alıyor. Bunlar arasında “15 Mayıs’ta umutlu sabaha uyanacağız. Demokratik egemenliğin tesisi. Türkiye’nin demokratikleşmesi. Hesap sormada kararlıyız. Yeni yaşamın adımları” gibi pek iddialı başlıklar da yer alıyor.
15 Mayıs’ta umutlu bir sabaha uyanacaklarından emin olan ittifak bileşenleri ‘olağanın ötesinde’ iyimser görünüyor. Zira seçim sonuçlarına endeksli umutların kısa sürede trajik bir karamsarlığa dönüşebildiğini 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından yaşananlar göstermişti. Sermayenin iktidar aygıtı en berbat haliyle işbaşında olmasına rağmen seçime endeksli umutlar vadetmek, ittifak bileşenlerinin “düzen kurumlarına angaje olma” konusundaki ısrarlarının daha da güçlendiğine işaret ediyor.
Belgeye göre ‘demokratik egemenliğin tesisi’ kadın merkezli olacak. “Emek ve Özgürlük İttifakı olarak kadın özgürlükçü bir yaşamı kuracağız…” iddiasını ortaya atan ittifak, “yeni bir açılım” yapmış görünüyor. Fantezi kurmakta sınır tanımayan bu yaklaşıma göre ‘demokratik egemenlik’ sınıfsal bağlamı olmayan ‘cinslerin özgürlüğü’ temeli üzerine ‘tesis’ edilecek bir yönetim biçimidir. Sınıflar arası eşitsizlik devam ederken, cinsler arası eşitlik ve özgürlük sağlanacak.
Fanteziler aleminden gerçek dünyaya dönersek, toplumun geniş kesimlerinin özlemi olan “demokratik, sosyal, siyasal vaatlerin kimler tarafından, hangi araçlarla, nasıl gerçekleştirileceği” sorusunun yanıtı önem taşıyor.
Belge bu sorulara net bir yanıt veriyor. “Türkiye’nin demokratikleşmesi” ara başlığı altında şu ifadeler yer alıyor:
“Türkiye’nin demokratikleşmesinin yolu Meclis’te emek, adalet ve barışta ısrar edenlerin, demokratik değişim ve dönüşümü gerçekleştirecek olanların, yani bizlerin önemli bir gücü elde etmesinden geçmektedir. Tek adam sistemi ve restorasyon arasında sıkıştırılmak istenen halkımızın gerçek alternatifi bizleriz.”
Belge, “Türkiye’nin demokratikleşmesinin yolunun, ittifakın mecliste önemli bir gücü elde etmesinden geçtiği” konusunda bizleri temin ediyor. 7 Haziran 2015 seçimlerinde 81 milletvekili kazanan HDP’nin Türkiye’nin üçüncü partisi olduğunu, AKP’nin kurduğu iğreti hükümette ‘iki bakan’ ile temsil edildiğini hatırlayanlar için, demokratikleşmenin yolunun başka yerden geçmesi gerektiği konusunda bir tartışma olmasa gerek. Bu arada ‘burjuva demokrasisi’ konusunda öncü kabul edilen Fransa’da emeklilik yaşını yükselten yasanın çıkarılması için parlamentonun devre dışı bırakıldığı bir çağda, TBMM’ye bu kadar büyük bir paye biçilmesi çok tuhaf görünüyor. İçinde bulunduğumuz süreçte emperyalist/kapitalist düzenin bazı akıl hocaları bile “temsili demokrasi/sistem çökmüştür” diyor. Hal böyleyken emek ve özgürlük temsilcisi olma iddiası taşıyanların Türkiye gibi bir ülkede kokuşmuş rejimin parlamentosuna bu kadar angaje olmaları ve bu kurum üzerinden ‘umut pazarlamaları’ abesle iştigaldir.
Tutum belgesinde vaat edilen demokratik, sosyal, siyasal haklar elbette toplumun geniş kesimlerinin temel talepleri arasında yer alıyor. Ancak bu hakları, düzenin şu veya bu kurumundan medet umarak kazanmak imkansızdır. Zira bu hakları yok eden sermaye düzeninin kendisidir. O halde hakları kazanabilmek için iktidara karşı emekçilerin fiili-meşru mücadelesinin yükseltilmesi şarttır.