Geçtiğimiz günlerde Meral Akşener Konya ve Tokat'ta silahlı kampların olduğu yönünde açıklamalar yaptı. Söz konusu açıklamanın ardından Uluslararası Savunma Danışmanlık Ticaret Şirketi (SADAT) Genel Müdür Yardımcısı Emekli Kurmay Albay Ali Coşar, SADAT AŞ'nin paralı asker organizasyonu olmadığını, silahlı veya silahsız asker gücü bulunmadığını belirterek, "Şirketimize ait silah bulunmamaktadır. Güvenlik veya savunma hizmeti sunmamaktadır. Eğitim kampımız, tesisimiz veya her ne ad veriyorsanız bu amaçla kullanabileceğimiz bir arazimiz olmamıştır” dedi.
Coşar’ın konuyla ilgili açıklamaları böyle fakat, SADAT bizzat kendi sayfasından eğitim alanlarını şöyle sıralıyor: İstihbarat, terörle mücadele, patlayıcı madde ve bomba imha, kriminal, olay yeri inceleme, kaçakçılıkla ve organize suçlarla mücadele, trafik, pasaport, arşiv ve dokümantasyon,
VIP, koruma hizmetleri... SADAT jandarma ve polisliğe hazırlık olarak bu eğitimleri verdiğini iddia ediyor. Ne var ki kapitalist devletlerde jandarma, polis vb. kolluk güçleri olmazsa olmaz yapılanmalar olduğu için kendi eğitimlerini kendi bünyesinde yaşama geçiriyor.
Gerçekte ise SADAT silahlı eğitimi jandarma, polis hazırlama perdesiyle sivil paramiliter güçlere veriyor.
Düzen güçleri birbirinin pisliğini deşifre ediyor
AKP'nin silahlı çetelerine cezasızlık öngören son KHK'sı TÜSİAD dahil kimi düzen güçlerini kaygılandırdı. TÜSİAD, sermeyenin çıkarları doğrultusunda OHAL'in kaldırılması gerektiğini uzun süredir ikiyüzlüce dillendirirken, son KHK'ların yeniden düzenlenmesini hatta iptal edilmesini isteyen açıklamalar yaptı.
Durumdan vazife çıkaran Akşener ise silahlı kamplar meselesini gündeme taşıdı. Hemen ardından eski MHP kurmaylarından olan Ümit Özdağ Halk TV'de şunları söyledi: “Bir silahlanma süreci yaşanıyor. Son 23 ay içerisinde 2 milyon 300 bin yivsiz tüfek ve tabanca için ruhsat verildi. Bakanlığın rakamı, çılgın bir silahlanma. Bir de ruhsatsız ve uzun namlulu ağır saldırı silahlı şeklindeki silahlanmadan bahsediliyor. Diğer yandan sadece Konya ve Tokat’ta değil, ülkenin belirli yerlerinde geçici nitelikli kamplar kuruluyor. Kuruluyor kaldırılıyor.”
Özdağ, bu kampların nerede kurulduğu yönündeki soruya ise şu karşılığı verdi: “Çok önemli değil nokta da verebiliriz. Hatta jandarmaya yapılan suç duyuruları da var. Jandarmanın gidip keşif yaptığı yerler de var. İhbardan sonra tutanak tutuluyor. ‘Siyasi konjonktür fazlasını yapmaya müsait değil’ diyor. Tam cümle bu.”
Dikkat edilirse Özdağ bugün olan bir şeyi değil, 23 aydır yaşanan bir süreci anlatıyor. Ki eski MHP'li biri olarak yabancısı olduğu bir süreç değil söz konusu olan. Dahası Özdağ 23 ay öncesine dek MHP'nin kurmay kadrolarından biriydi. Hep bildikleri bir gerçekliği bugün ikiyüzlü bir tutumla deşifre etmelerinin nedeni ise, AKP’ye yüklenerek düzen siyaseti içerisinde kendilerine daha etkin bir yer açmak.
HÖH de son KHK ile ortaya çıkmadı
Son KHK'lardan sonra ilk olarak 15 Temmuz’da sahneye çıkan Halk Özel Harekat'ı (HÖH) bir kez daha gündem oldu.
HÖH’ün Facebook hesabından yapılan bir duyuruda derneğin Türkiye geneli ve yurt dışında 22 İl ve birçok ilçede kurulumunu tamamladığı ifade ediliyor. Uzun süredir HÖH'ün dernek çalışmaları var. HÖH başkanı Fatih Kaya devlet ihtiyaç duyduğunda sokağa çıkmaya hazır olduklarını söylüyor.
Kaya, silahlarının olmadığı yalanı ile birlikte Gezi türü bir olayda “sokağa çıkmayız” diyor. Haziran Direnişi sırasında palalı, silahlı AKP Gençlik Kolları çetesi HÖH'ün ta kendisi değilmiş gibi...
Çetelere karşı mücadele kapitalizme karşı mücadeleden koparılamaz
Son KHK’ları gündemine alan burjuva partileri ve köşe yazarları dahi “iç savaş” riskinden söz ediyor. Derinleşen ekonomik ve siyasal krizin böyle bir sürecin kapılarını aralama olasılığı hiç de az değil. Zira Erdoğan yönetimi iktidar gücünü koruyabilmek için her türlü kirli yöntemi kullanıyor. Yarın kendisini hedef alabilecek sınıf ve kitle hareketlerini bastırmak için bugünden hazırlık yapıyor.
Burjuvazi, sömürü üzerine kurulu olan saltanatını korumak ve sürekliliğini sağlamak için her dönem devletin yanı sıra çeteleri de kullanmıştır. Zira, isimleri ve görünümleri değişse de çetelerin asıl varlık nedeni işçi ve emekçilerin düzene karşı verdiği mücadeleyi bastırmaktır. Bu nedenle çeteleri yok etmek, kendisi de çeteleşmiş olan kapitalist devleti yok etmekle mümkündür. Çetelere karşı mücadelede nihai zafer ise, kapitalizm tarihin çöplüğüne gönderildiğinde mümkün olacaktır.
H. Ortakçı