Dönemin adalet bakanından ‘hukuk dışılık’ itirafı

Kozağaçlı, Venedik Komisyonu üyelerinin, kendisine, dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın, “Olup bitenlerin Anayasa’ya aykırı olduğunun farkındayız ama bunun birkaç yıl içinde düzelmesinin imkanı yok” dediğini ifade etti

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 23 Şubat 2019
  • 09:25

Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı, girdiği açlık grevinin 30. gününe Silivri 9 No’lu Cezaevi’nden soruları yanıtladı.

Kozağaçlı, Venedik Komisyonu üyelerinin, kendisine dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın “Olup bitenlerin Anayasa, insan hakları sözleşmeleri, hatta yürürlükteki kanunlara aykırı ilerlediğinin farkındayız ama bunun birkaç yıl içinde düzelmesinin imkanı yok. Sonra gerekirse geriye doğru tazminat öder, verilen hukuk dışı kararları ortadan kaldırırız” dediğini ifade etti.

Kozağaçlı’nın, BirGün’den Erk Acarer’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

- Babanızın cenazesine kelepçe ile getirildiniz, bu tutum nasıl açıklanır? 

Önce temel doğruda anlaşalım; hiç kimse iktidar eliyle üretilen savcılık, hâkimlik veya mahkeme kararlarına uygun davranmak zorunda değil. Hatta ortada bir yargı kararı yok. Kendisi hiçbir hukuk kuralına, mahkeme kararına uyumayan siyasal iktidarın, yargı kararı süsü verilmiş talimatları kimseyi bağlamaz. Babamın cenazesinde yapılan saygısızlığa ilişkin sözlerimi, şimdilik “Ölüm terbiyesi” mektubunda söyledim. Eklenecek bir şey yok.

- İktidar, savunmaya saldırıp, baskı ve tecrit altında tutarak neyi amaçlıyor?

Hem geçmişle ilgili hesaplaşma hem de geleceğe dönük bir gözdağı. Ancak bizim gibi ülkelerde sadece siyasal iktidar hakkında konuşup emperyalizmi hafife almanız, faşizmin doğasını kavrayamadığınızı gösterir. İktidar sadece kızgın ve tehlikeli bir maşa. Ne var ki bir kor tutuyor, işte o kor da bizleriz. Bu yaklaşımın halkı susturmaya yönelik olduğu da, belirli bir süre başarı sağlayabileceği de doğru. En suskun, en ezilmeye razı göründüğü anda bile potansiyeli ortadan kalkmaz. Bizi susturup halkı daha kolay yoksulluğa razı edeceklerini düşünüyorlar, çok geçmeden yanıldıklarını anlarlar.

- Yargının dizaynı savunmayı nasıl etkiledi, mahkemelerde neler yaşanıyor?

Tutuklanmadan kısa süre önce resmi ziyaret için Türkiye’de bulunan “Venedik Komisyonu” üyeleri görüşme talep etmiş, yargının durumu ile ilgili değerlendirmelerimi dinlemişlerdi. Komisyon Başkanı bir gün önce dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile görüştüklerini de söyleyip onun da bazı tespitleri olduğunu aktardı. Bozdağ özetle şunları söylemiş: “Olup bitenlerin Anayasa, insan hakları sözleşmeleri, hatta yürürlükteki kanunlara aykırı ilerlediğinin farkındayız ama bunun birkaç yıl içinde düzelmesinin imkanı yok. Önce beka sorununu çözmemiz lazım. Sonra gerekirse geriye doğru tazminat öder, verilen hukuk dışı kararları ortadan kaldırırız. Şimdi yapılacak bir şey yok.” Yargı mensupları, siyasal iktidarın adliye bürokratları oldu. Ortada yargı filan kalmadı, kör bıçak altına yatırılmış durumdayız.

- Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu’nun, tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz, meslek örgütleri üzerlerine düşeni yapıyor mu? 

TTB Başkanı’nın şahsında ortaya çıkan “kayyım ruhu” özel bir değerlendirmeyi hak ediyor. 2013’teki yargılamamızda Ankara Barosu Başkanı’ydı ve binlerce meslektaşımızla birlikte bizim avukatlığımızı yaptı, duruşmalarımıza katıldı. Aynı dosya ile ikinci kez yargılanıyoruz. Şimdi bir anda “militan”, “terörist” olduk. Yanına yönetimini de alıp Adalet Bakanlığı’yla birlikte açıklamalar yaptığını basından duyuyorum. Geçenlerde küskün ergenler gibi selfi videoları çekip sosyal medyada paylaşmaya başladığını da anlattılar. Geçmişte Süleyman Soylu da, Numan Kurtulmuş da hatta bazı şarkıcı, tiyatrocu, sinema oyuncusunda da gördüğümüz “deri değiştirmenin” benzeri gibi duruyor. Umarım TBB delegeleri kısa zamanda duruma müdahale edip, bizi bu avukat düşmanı ekipten kurtarır.

- Toplum yeterince duyarlı mı? Değilse aşma yöntemi nedir?

Büyük insan kalabalıklarının kendi harekete geçme yasaları var. Halka inanmayan, güvenmeyen, ondan umudu ve beklentisi olmayan bir devrimci siyaset düşünülemez. Hepimiz halkın ilgi ve dikkatinin ne kadar dağınık, hafızasının ise ne kadar zayıf olduğunu görüyoruz. Bunları aşmanın yolu topluma daha fazla, daha etkili ulaşmanın yolunu bulmak. Her yolla faşizmin etkisini sınırlamak.

- Sesinizi duyurmak için açlık grevinden başka çare kalmamış mıydı?

Açlık grevi bizim megafonumuz. Dostlarımıza, yoldaşlarımıza, halkımıza dayanışma çağımızın, siyasal iktidara karşı da kararlılığımızı duyurmamızın bir aracı.18 Mart’taki duruşmaya da bizi hem fiziksel hem de duygusal olarak hazırlıyoruz. Hukuksal ve siyasal olarak ise zaten hazırız. Sesimizin ve çağrımızın bu yolla her yere iletileceğini umuyoruz. 18 Mart’ta hep birlikte olalım, böylece size ortada bir dava, mahkeme, yargı olmadığını göstermemize izin verin.