Milletvekillerinin dokunulmazlıkları konusu burjuva siyaset alanında dönem dönem gündeme getirilen bir tartışma. Yolsuzluğun, soygunculuğun bininin bir para olduğu bu düzende başka türlüsü de beklenemezdi. Yakın geçmişe bakıldığında özellikle CHP ve HDP’nin %10’luk seçim barajını ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını hem seçim programlarında hem de alanlarda ve TV ekranlarında dile getirdiklerini görüyoruz. Bu iki gündemi yakın zamana kadar AKP üzerinde baskı ve teşhir unsuru olarak kullanıyorlardı.
Sözde “çözüm süreci” döneminde seçim barajının tamamen ya da kısmen kaldırılması AKP dahil tüm partilerin gündemindeydi. 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları sonrası milletvekillerinin dokunulmazlığı konusu toplumun tüm unsurları nezdinde tartışılmaya başlandı.
Ancak bugün dokunulmazlıklar tartışması yakın geçmiştekinden çok daha farklı bir noktada sürüyor. Türk sermaye devleti “çözüm süreci” boyunca Kürt halkına karşı “buzdolabına sakladığı savaşı” 7 Haziran sonrası tekrar yürürlüğe koydu. Şehirler bombalanıyor, sokak ortasında insanlar katlediliyor; gericilik, baskı ve savaş politikaları palazlanıyor. Bu toplam savaş politikasının bir parçası olarak Kürt halkının meclisteki siyasal temsilcisi olan HDP de meclisten atılarak milyonlarca insanın siyasal iradesi yok sayılmak isteniyor. Bu konuda AKP, CHP ve MHP mutabakata varmış bulunmakta. Bu üç sermaye partisi burjuvazinin ahırı olan mecliste her ne kadar birbirlerine karşıymış gibi bir tiyatro oynasalar da şovenizm çizgisinde Kürt halkına karşı birleşmiş durumdalar. Hepsi de hem sokakta Kürt halkına karşı yürütülen imha ve inkar savaşında, hem de siyasal arenada yürütülen ırkçı gerici politikalarda birlik içindeler.
Görünen o ki HDP’li vekilleri hedef alan dokunulmazlık yasa tasarısı kısa bir süre içerisinde meclisten geçirilecek. Sürecin bu noktaya getirilmesi düzen gericiliğinden her zaman beklenebilecek bir hamleydi. Fakat bunun yanı sıra gerici düzen gerçekliğine gözünü kapayan, bu düzen içinde demokratik siyaset-demokratik Türkiye nidalarıyla ütopyadan ütopyaya sürüklenen, Haziran Direnişi'yle arasına mesafe koyan, 17-25 Aralık’ı devlet tahammülleri çizgisinde bir eleştiriyle geçiştiren Kürt hareketinin siyasal çizgisi de pay sahibidir. “Türkiyelileşiyoruz” denilerek İslami ortak değerlerden bahsedenler, Çanakkale kardeşliği diyerek bildiriler okuyanlar, mitinglerinde Türk sermaye devletinin bayrağını asanlar, bugün işgal altındaki Cizre’ye, Sur’a, Nusaybin’e ve diğer Kürt illerindeki enkazların üstüne hangi bayrağın dikildiğine dikkatle bakmalılar.
Bakmalılar ki gerçek barışın, eşitliğin, kardeşliğin Türk sermaye devletiyle uzlaşarak değil, işçi-emekçilerle yürütülecek birleşik devrim ve sosyalizm mücadelesiyle geleceğini görmeliler.
Çukurova’dan bir Kızıl Bayrak okuru