Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan “2018 Yılı İklim Değerlendirmesi Raporu”na göre Türkiye, iklim değişikliğinden kaynaklı sıcak hava dalgaları, orman yangınları, kuraklık, sel, fırtına, dolu gibi olumsuz hava olaylarından en fazla etkilenen bölgede bulunuyor. Rapora göre, Türkiye’nin 2018 yılı ortalama sıcaklığı 15,4 santigrat derecedir. Bu değer 1981–2010 yılları ortalaması olan 13,5 dereceden 1,9 derece daha yüksektir. Böylelikle 2018 yılı, 1971’den bu yana ölçülen en sıcak ikinci yıl olmuştur.
Türkiye’de gerçekleşen sıcaklık artışı, dünya geneline etki eden küresel ısınmanın bir yansıması sadece. Dünya yüzey sıcaklığının yıllık kayıtlarının tutulmaya başlandığı tarihten bu yana, sırasıyla 2016, 2017, 2015 ve 2018 yılları kayıtlara en sıcak yıllar olarak geçti. Berkley Earth isimli bir bilim kuruluşu, 2018’de dünya yüzeyinin ortalama sıcaklığının 14,96 derece olduğunu açıkladı.
Merkezine doğa ve insanı koymayan, daha çok kâr ile sermayenin büyümesini koyan kapitalist sistem, varlığıyla her geçen gün dünyayı yok oluşla tehdit etmeye devam ediyor. Emperyalist kapitalizm, bir yandan açlığı, yoksulluğu, savaşları yaratırken, diğer yandan da dünyayı yok edebilecek güçte olan nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar üreterek, iklim ve çevre sorununu derinleştiriyor. Böylelikle canlı yaşamını ve doğayı büyük felaketlerle karşı karşıya bırakıyor. Sıcaklık artışları, 2000 yılından bu yana binlerce kişinin ölümüne yol açarken, 2003 yılında sıcak hava dalgasının Batı Avrupa’da 70 kişinin ölümüne yol açması felaketin boyutunu gözler önüne seriyor.
Sanayi devrimi ile birlikte fosil yakıtların yakılması sonucu insan eliyle gerçekleşen karbondioksit ve diğer sera gazı salınımlarının atmosferde yoğunlaşması, dünya sıcaklığının ortalama 1 derece artmasına neden olmuştur. Önlem alınmazsa bu artışın süreceği ve dünya ikliminin kalıcı olarak değişime uğrayacağı, birçok burjuva bilim insanı tarafından da dile getirilmektedir. Bu doğrultuda çevre bilimcileri, bu tehdidi önleyebilmek için yüzyılın sonuna değin dünyanın yüzey sıcaklığındaki artışın en fazla 1,5-2 santigrat derece ile sınırlandırılması gerektiğini ifade ediyorlar. Bunun için ise sanayi devrimi öncesinde, 280 ppm (parts per million: her bir milyon molekül içinde CO2 eşdeğer molekülü) düzeyinde olduğu tahmin edilen atmosferdeki C02 düzeyinin, maksimum 450 ppm düzeyinin altında tutulması gerektiği belirtiliyor.
Küresel ısınmanın ulaştığı boyut ve yaratacağı sonuçlar emperyalist efendiler tarafından bile dehşet olarak tanımlanırken, emperyalistler yaşanacak felaketlere karşı 1970’li yıllardan bu yana sözde “çözüm” arayışı içindeler. Bu doğrultuda 1979 yılında, Cenevre’de I. Dünya İklim Konferansı toplandı. Konferansta, kapitalist şeflere “insan etkinliğinin sebep olduğu” küresel ısınmanın olumsuz etkilerini önleme çağrısı yapıldı. O günden bu yana birçok ülkenin başkentinde iklim zirveleri toplandı. Ancak kapitalist şeflerin bir araya gelmelerindeki asıl amaç, sorunu gerçekten çözmek değil, fakat kitlelerde bu konuya dair oluşabilecek bilinci saptırmak ve gelişebilecek tepkileri önlemektir. Zira başta küresel ısınmanın artışında önemli bir etkisi olan ABD ile Çin olmak üzere kapitalist devletlerin on yıllardır protokolleri imzalamaktan kaçınmaları, kapitalist şeflerin amaçlarını ortaya koyuyor.
Diğer yandan dünyanın geleceği için “çözücü bir dönüm noktası” olarak lanse edilen Paris Zirvesi’nin akıbeti de ortadadır. Zirvede aldıkları kararların hiçbirine uymayan kapitalist ülkeler, böylelikle hızla küresel ısınmanın artışına sebep olmaya devam ediyorlar. Bilim dergisi olan Nature’de yayınlanan “Paris Taahhütleri’nin Gezegeni Isıtma Derecelerinin Değerlendirilmesi” adlı araştırmaya göre Çin, Kanada ve Rusya şu anda uyguladıkları politikalarını devam ettirirlerse, yüzyılın sonunda 1,5 derecelik ısınma hedefini tutturamamaları bir yana, dünyanın 5 derece ısınmasına neden olacaklar. Söz konusu üç ülkenin ardı sıra ABD ve Avustralya’nın da dünyanın 4 derece ısınmasına sebep olacağı düşünülüyor. İklim değişikliğiyle mücadelede “öncü” olarak görülen AB’nin, bir buçuk derecenin iki katından fazla dünyayı ısıtacağı belirtilirken, Türkiye’nin ise dünyayı 5,1 derece ısıtacağı hesaplanıyor. Eğer doğanın tahrip edilmesine karşı ciddi bir çözüm bulunamazsa, küresel ısınmanın artması ile birlikte birçok felaketin gerçekleşmesi sonucu doğa ciddi bir yok oluşa doğru sürüklenecektir.
Küresel ısınmanın geldiği boyut, kapitalizmin doğa düşmanı olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Küresel ısınmanın ve onun yol açtığı yıkıcı sorunların önlenmesi, güncel ve yakıcı bir sorundur. Sorunun kaynağı olan kapitalist sistem yıkılmadıkça kalıcı bir çözüm elbette bulunamaz. Fakat bu, şimdiden yaşanan felaketlerin önlenebilmesi için, bulunduğumuz her alanda, hayati bir hale gelen bu soruna karşı güncel mücadelenin önemini azaltmıyor. Çevresel duyarlılığın, doğaya düşman düzeni yıkacak bir devrime kanalize edilebilmesinin yolu da bu mücadeleyi yükseltmekten geçiyor.