AKP, yerel seçimlerde Alevilerden oy alabilmek için çalışmalarına hız verdi. Bu kapsamda Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş geçtiğimiz günlerde Tunceli Cemevi’ni ziyaret ederek, “birlik ve beraberlik” demagojisi yaptı. Cemevi dedesi ise Erbaş’tan Ankara’ya döndüğünde cemevlerine yasal statü verilmesi talebini iletmesini istedi. Aynı şekilde Amasya’da valilik ve belediye 20 Ekim’de “Alevi-Bektaşilik Kültür Günü” adıyla bir toplantı düzenledi. Bu toplantıya Amasya, Tokat, Çorum ve Samsun’da faaliyet gösteren 18 Alevi kitle örgütü toplantıya katılmayacaklarını açıklayarak karşılık vermişlerdi.
Aleviler yüzyıllardır bu topraklarda ezilmiş, çeşitli provokasyonlara maruz kalmış ve katliamlara uğramışlardır. Yakın tarihin Dersim, Sivas, Maraş, Çorum, Gazi Mahallesi gibi katliamları sermaye devletinin utancı olarak hafızalarda hâlâ tazedir. Din istismarcısı siyasi odaklardan biri olan AKP, Alevi düşmanlığı geleneğini devam ettirmektedir. Sınıfsal ayrımların öne çıkabileceği dönemlerde, toplumsal tepkilerin siyası iktidara yöneldiği zamanlarda, seçim süreçlerinde Sünni çoğunluğu yedekleyebilme, Alevileri de kendi aralarında bölme gibi amaçlarla mezhepsel ayrımlar kullanılır.
Hatırlanırsa AKP 2009 yılından sonra “Alevi Çalıştayı” gerçekleştirmiş, İzzettin Doğan eşliğinde cami-cemevi projesini gündeme getirmiş, Alevilere Diyanet’te masa verme, Alevi dedelerine maaş bağlama gibi girişimlerde bulunmuştu. “Devletin Alevisi” olanlar kardeş, muhalifler ise düşman olarak gösterilmiş, Aleviler de kendi aralarında bölünmüşlerdir. Alevi örgütlerinin bir kısmı sınıfsal konumlarından dolayı, iktidardaki partiyle çıkarlarını ortaklaştırıp kırıntı düzeyindeki demokratik istemleri dile getirmektedir. Alevi emekçiler ise toplumsal muhalefetin bir kesimini oluşturmakta, haklar ve inanç özgürlüğü için mücadele etmektedir. Alevilerin ezilmişliği devrimci, demokrat çevre yaratmakta, devlet bu tutuma da Gazi Mahallesi’nde olduğu gibi saldırmaktadır.
Seçim dönemleri ifade edilen kardeşlik, birlik ve beraberlik söylemleri yalandan ibarettir, göstermeliktir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana bu ikircikli tavır geliştirilmiş, aslında daha çok karşıtlık kullanılmıştır. Sayısız örneklerden biri de 2014 yılında yaşanan Soma madenci katliamı sırasında hükümetin açıklamalarıdır. Erdoğan başbakan olduğu o dönem “Soma’ya dışarıdan Alevileri getirmeye çalışıyorlar” ibaresini kullanmıştı. Soma’daki Sünni çoğunluğun AKP karşıtlığı değil de Alevi karşıtlığı üzerinden tepki göstermesi amaçlanmıştı. Aynı şekilde Reyhanlı’da bomba ile gerçekleştirilen katliamda da Aleviler hedef gösterilmişti. Keza Haziran Direnişi bile “komplocu dinsiz Alevilere” bağlanmıştı.
Alevilere yönelik kirli politikalar Suriyeli mülteciler bahsinde dahi gündeme getirildi. Suriye yönetimine düşmanlığın körüklenmesi için Alevi kimliği de kullanıldı. Bilindiği gibi Suriye savaşında binlerce insanın katledilmesinde, milyonlarcasının mülteci olarak başka ülkelere sürüklenmesinde Türkiye’nin rolü büyüktür. Emperyalist devletlerin bölgesel çıkarları doğrultusunda dahil olup sonrasında kendi istemlerini de dayatan Türk sermaye devleti beslediği cihatçı çetelerin ülke içinde cirit atmasına izin vermiştir. Suriyeli mülteciler sorununu pazarlık konusu etmiş, binlerce insanı en temel insani ihtiyaçlarını dahi karşılamadan mağdur etmiştir. Suriyeli mültecilerin çoğunluğu Sünni mezhebine bağlı ve yeri geldiğinde bu durumu kullanan AKP, Suriyeliler için Alevi köylerinde mülteci kampları açma tartışması yapmıştı. Bu kamplarda mültecilerin değil de Ortaçağ kalıntısı cihatçı çetelerin barındırılmak istendiği bir gerçektir. Pazarcık Terolar köyü ve Sivas’ın hedef seçilmesi planlıydı, tepkiler sonucu plan hayata geçirilmemişti.
Alevi düşmanlığının kullanılmasına bir diğer örnek, geçen sene Maraş Katliamı’nın yıldönümüne yakın günlerde Alevilerin evlerinin işaretlenmesiydi. Olay mahalle sakinlerinde kaygılara neden olmuştu. İşaretleme yöntemi yıllardır kullanılagelen bir tehdit unsurudur. İstanbul üçüncü boğaz köprüsüne Yavuz Sultan Selim ismi verildi. Yavuz Sultan Selim Alevileri katletmiş bir padişahtır. Bunlar dışında Alevi köylerine camiler yapılmakta, zorunlu din dersleri ile Alevi çocukları mağdur edilmekte, cemevlerine saldırılıp yöneticiler gözaltına alınmakta, kamusal alan içerisinde Alevilere daha az istihdam sağlanmaktadır.
AKP’nin, Alevilere dönük düşmanlığı amaçları uğruna nasıl kullandığı üzerine daha çok örnek verilebilir. Mezhepsel ayrımların yanında ulusal, cinsel, etnik, sağcı-solcu gibi karşıtlıklar sıkça başvurulan bir yöntemdir. Sınıf mücadelesinin geriye çekilmiş dönemlerinde bu gibi gerici argümanlar işçiler arasında önyargılara sebep olmakta, toplumsal mücadelenin yerini toplumsal kutuplaşma almaktadır. Her türlü gericiliğin kaynağı olan sermaye iktidarına karşı yürütülecek mücadele sınıfsal temelde olmalı, Alevilerin haklı demokratik taleplerinin kazanılıp, kalıcılaşması için işçi sınıfının safında iktidar mücadelesi verilmelidir.
U. Aze