Alevilere yönelik gerçekleşen saldırılarla birlikte AKP-MHP gerici faşist iktidarı tarafından gündeme getirilen “yeni açılım”la ilgili olarak PSAKD Genel Başkanı Cuma Erçe’yle konuştuk…
“Bu yaklaşım bugüne kadarki tüm kazanımlarımızın gaspının bir başlangıcıdır!”
- “Cemevleri temel atma ve toplu açılış töreni”nde konuşan Erdoğan, cemevlerine kayyım atama anlamına gelecek bir konuşma yaptı. Erdoğan şöyle dedi: “Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Kültür ve Cemevi Başkanlığı tüm cemevlerinin yönetimini yürütecektir.” Siz bu adımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cuma Erçe: Türkiye’de Aleviler uzunca bir zamandır kimlik mücadelesi veriyorlar. Eşit yurttaşlık mücadelesi veriyor. Ve tüm Alevilerin ve Alevi kurumlarının üzerinde ortaklaştıkları talepleri belli. Bu taleplerin hiçbiri içinde devletin herhangi bir bakanına bağlı bir başkanlık, bir daire başkanlığı kurulması yok. Böyle bir talebimiz yok. Tam tersine devletin bütçesinden, halkın vergilerinden toplanan paradan dini kurumlara para aktarılmasına karşı çıkış var. Bu vesileyle Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesini savunuyorken kalkıp başka bir bakanlığın bünyesinde böyle bir daire başkanlığı açılmasını kabullenmemiz mümkün değildir. Her şeyden önemlisi bu laikliğe aykırıdır. Laikliği ortadan kaldırmaya yönelik bir yaklaşımdır. Biz işçilerin, emekçilerin, çalışanların maaşlarından kesilen vergilerden pay almayı -sadece kendimiz için değil, başka inançlar için de- kabul etmiyor ve doğru bulmuyoruz. Bu yaklaşım bugüne kadarki tüm kazanımlarımızın gaspının bir başlangıcıdır. 1826 yılında 2. Mahmut tarafından nasıl ki dergâhlarımıza el konulduysa bugün de bunun gibi bir saldırıyla hatta daha da kapsamlısıyla karşı karşıyayız. Yani tüm cem evlerimize, bugüne kadar biriktirdiğimiz tüm birikimlerimize -tam da mafya dili ile- “çökmeyi” hedefleyen bir yaklaşımdır. Bunu asla kabul etmeyeceğimiz gibi kurumlarımızı sonuna kadar savunacağımızın da bilinmesini isteriz.
Taleplerimiz bellidir: Biz bugüne kadar zorunlu din derslerinin kaldırılması için yıllardır mücadele ediyoruz, ki hukuki mücadelelerimizi kazanmamıza rağmen tek bir adım dahi atılmamıştır. Yine biz insanlığa karşı işlenmiş suçların tümüyle zamanaşımından muaf tutulmasını istiyoruz. Madımak Oteli’nin utanç müzesi yapılmasını istiyoruz. Bu taleplerimize dair en küçük bir adım dahi atılmamıştır. Biz Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılmasını ve meseleye laiklik temelinde yaklaşılmasını talep ediyoruz. Bugüne kadar el konulan bütün cem evlerimizin, dergâhlarımızın, ibadethanelerimizin Alevilere, gerçek sahiplerine teslim edilmesini istiyoruz. Cumhurbaşkanlığının söyleminde buna dair tek bir kelimeye rastlanmamıştır. Eşit yurttaşlık talebimiz yıllardır devam ediyor ve cemevlerinin ibadethane sayılarak anayasal güvence altına alınmasını talep ediyoruz. Buna dair de hiçbir adım atılmamışken bizim verdiğimiz kimlik mücadelesini cemevlerinin harcına, kiremitine, çimentosuna kurban etmeyi kesinlikle kabul etmemiz mümkün değil.
Bu yaklaşım, bu açıklama Alevilere hiçbir hak tanımadığı gibi tersine Alevilerin asla kabul edemeyecekleri, kırmızı çizgi olarak saydıkları meseleleri öne çıkarmıştır. Bunlardan biri de Alevi dedelerine maaş bağlanmasıdır, ki bu bir kere Alevi inancının tümüyle ortadan kaldırılmasına yönelik bilinçli bir hamledir. Çünkü burada asıl amaç Alevi dedelerini, dedelik, pirlik, analık makamını tartıştırma meselesidir. Bu makamları kendi içinde bölüp parçalama meselesidir. Alevi dedeleri, pirleri, anaları bugüne kadar hak ve hakikat mücadelesi içerisinde kendi inançları ve felsefeleri doğrultusunda bu hizmeti sunmuşlardır ve hizmetlerini karşılığında kimseden bir maaş talep etmemişlerdir. Biz Alevi dedelerine maaş bağlanması bir tarafa dursun, imamlara da maaş verilmesini doğru bulmuyoruz. Bu kendi yazdıkları anayasaya dahi aykırıdır. İmamların maaşlarının, camilerin giderlerinin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın -ki 8 bakanlığın toplam bütçesinden daha büyük bir bütçeye sahiptir- tümüyle ortadan kaldırılmasını ve devletin genel bütçesinden buralara para aktarılmasının sonlandırılmasını savunuyorken dedelerimize maaş bağlanmasını asla aklımızdan dahi geçirmedik. Devletten maaş alan bir dede sadece devletin memuru olabilir. Tıpkı imam gibi. İmam da devletten maaş almaktadır ve bunun karşılığında da devletin önüne koyduğu ne varsa onu söylemektedir. Bu haliyle biz devletin Alevi’si olmayacağız söylemimizin de altını doldurarak asla ve asla devletin memuru olan dedeleri de kabul etmeyeceğiz. Erkanlarımızda bunu kabul eden dedelere görev vermeyeceğiz. Dedelerimizin de bunu böyle düşündüğünü biliyoruz. Dedelerimizin bu inancı para için savunmadıklarını biliyoruz.
Burada altı çizilmesi gereken asıl konu laiklik vurgusudur. Gerçek anlamda özgürlükçü bir laiklik temel alınırsa bu mesele sadece Alevilerin meselesi olmaktan çıkar, tüm aydınların, ilericilerin, devrimci ve sosyalistlerin meselesi olur. Aynı zorunlu din dersleri meselesine baktığımız gibi. Zorunlu din dersleri sorununu da sadece Alevilerin sorunu olarak gören anlayışı doğru bulmuyoruz. Bu ülkede yaşayan ve zorunlu din dersinden mağdur olan tüm kesimlerin bu mücadelede birleşmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hatta inancı Müslümanlık, Sünnilik, Hanefilik olanların da zorunlu din dersleri meselesini şöyle ele alması gerektiğini düşünüyoruz: Zorunlu din derslerinde devletin dediği esastır, devletin dediği esas olan bir din artık devletin dini olur. Dolayısıyla İslam inancına sahip olan yurttaşların devletin dini olmayı da reddetmesi gerekir ki bu anlamda zorunlu din dersleri ve Diyanet’e karşı vermiş olduğumuz mücadelenin birleştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
“Asıl amaçlarının Alevileri kendi içinde bölmek ve parçalamak olduğunu biliyoruz!”
- AKP-MHP iktidarı, Alevilere yönelik saldırılara bugüne kadar kesintisiz bir biçimde devam etti. Bu son adımla birlikte bu saldırı süreci hızlandırıldı. Siz bu saldırıların püskürtülmesi için neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Cuma Erçe: AKP-MHP iktidarının bugüne kadarki taleplerimiz karşısındaki direngen tutumlarını anlıyoruz. Bunlardan farklı bir tutum da beklemiyorduk zaten. Bunlar daha düne kadar cemevlerini cümbüş evi sayan bir anlayışın ürünüydü. Daha düne kadar Alevi inancını kabul etmeyen, Aleviliği MHP açısından sadece Türklükle, AKP açısından da sadece Müslümanlıkla eşleştiren bir yanları vardı. Ama ne mutludur ki bugüne kadar vermiş olduğumuz ve uğrunda nice bedeller ödediğimiz davamızda gerici ve ırkçı tutumun temsilcisi olan bu partileri dahi “cemevleri Alevilerin ibadethanesidir” söylemine getirebildik. Bu bizim vermiş olduğumuz mücadelenin sonucundadır. Ama bugün bu politikalar üzerinden asıl amaçlarının Alevilerin haklarını teslim etmek olmadığını, asıl meselenin Alevileri kendi içerisinde bölmek ve parçalamak olduğunu biliyoruz.
AKP-MHP iktidarı 20 yıllık süreç içinde kendi tarihi ile yüzleşmeyen, bugüne kadar Alevilere ve halklara yönelik katliamlarla asla yüzleşmeyen, yüzleşmek gibi de bir derdi olmayan iki partidir. Yani Koçgiri’den Maraş’a, Çorum’dan Sivas’a, Suruç’tan Soma’ya, daha yakın zamanda Bartın’daki işçi katliamına kadar hiçbir katliamla yüzleşmek gibi dertleri olmadığı bir tarafa dursun hatta işçi katliamlarını kaderden ve fıtrattan sayan bir yaklaşıma sahiptirler.
Dolayısıyla Alevilere yönelik bu son yaklaşımları bir hakkın iadesi olarak değil tam tersine bugüne kadar öldürerek, sürerek, cezaevine atarak, toprağından, yuvasından ederek, köklerinden uzaklaştırarak yok edemedikleri Alevileri, Aleviliği kendilerine göre tanımlayarak yok etmeye çalışıyorlar. Aleviliği tanımlamak hiçbirinin haddine değildir. Asla ve asla bu kabul edilebilir bir durum değildir. Bunlar her mikrofonu ellerine aldıklarında bir Alevi tanımı yapmaktadırlar. Ve Aleviliği ısrarla kendi inançlarına bağlamaya çalışmaktadırlar. Bunların hiçbiri karşılık bulmayacaktır. Aleviler tarih boyunca her türlü zulme ve katliama karşı bu kadim inancı ve felsefeyi bugüne kadar taşıdılarsa bundan sonra da sonsuza kadar taşır ve yaşatırlar.
Bu saldırılara karşı tek ilacımız var, o da örgütlenmek. Yani topyekûn saldırılara karşı topyekûn bir savunma ve karşı duruş örgütlemek zorundayız. Dişiyle tırnağıyla oluşturduğu gecekondusunun yıkımına karşı canını ortaya koyan gecekondu halkını hatırlarız. İş makinelerinin önüne kendilerini nasıl attıklarını biliriz. Bugün bizim dişimizle tırnağımızla ilmek ilmek, emek emek ördüğümüz cemevlerimizi ve haklarımızı bunlara kolay kolay teslim etmememiz gerekiyor. Bunun için öncelikle tüm Alevi kurumlarını ortak bir ses olmaya, ortak bir mücadeleyi örgütlemeye çağırıyoruz ve bununla ilgili önemli adımlar attık.
Önce Hacı Bektaş’ta sonra İstanbul’da ortak açıklamalar yaparak devlete şunu söyledik: Siz bizi ne kadar bölmek isterseniz isteyin, biz buna izin vermeyeceğiz, bir aradayız. Şimdi de 20 Ekim günü tüm cemevlerimize ortak pankartlar asacağız. Cemevlerimizin ibadethanemiz olduğunu cemin de ibadetimiz olduğunu bir kez daha ilan edeceğiz. Ortak halk ve bölge toplantıları düzenliyoruz. Önce kendi halkımızı bilgilendireceğiz, kafa karışıklığını gidereceğiz. Hükümetin gerçek niyetini açığa çıkaracağız. Ardından da dostlarımıza kendimizi anlatacağız. Onlardan destek isteyeceğiz ve cemevlerimizi adeta gasp etmeye yönelik her hareketlerine karşı sonuna kadar, yani bunu edebiyat olsun diye söylemiyoruz, kanımızın son damlasına kadar koruyacağız ve asla bunlara teslim etmeyeceğiz. Sonuçta tarihi okumuşlarsa bunu bilirler: Ne Selçuklular Alevileri teslim alabildi, ne de Osmanlılar teslim alabildi. Ha, binlercemizi, milyonlarcamızı asimile ettiler, eyvallah. Milyonlarcamızı yurdundan yuvasından ettiler, sürgünlere gönderdiler, cemlerimizi yasakladılar, cemevlerimizi, dergâhlarımızı ellerimizden aldılar ama bu inancı ve felsefeyi yeryüzünden silemediler. Şu anda Aleviler dünyanın dört bir yanında mücadele ediyorlar. Alevilik sadece Türkiye’nin ve Alevilerin sorunu olmaktan çıktı, dünyanın sorunu haline geldi. Birçok ülkede Aleviler mücadelelerini sürdürüyorlar. Biz de bu mücadelenin uluslararası ayağını da örerek bizim dışımızdaki topraklardaki Alevi kurumları ile birleşiyoruz. Avrupa Alevi Konfederasyonu ve ona bağlı yüzlerce cemevi, Avusturalya, Kanada gibi birçok yerdeki Alevi kurumları ile ortaklaştık. Türkiye’deki ABF, Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı ile Alevi Dernekler Federasyonu ile Alevi Kültür Dernekleri ile birleştik. Mücadelemizi ortak bir zeminde birleştirdik. Açıkçası teslim olmayacağız. Devletin Alevi’si olmayacağız ve devletin şu anki hükümetine ve onun zihniyetine teslim olmayacağız.
Kızıl Bayrak / Ankara