Düzenin siyaset gündemi hızlı şekilde değişiyor. Özellikle düzen medyasının ve partilerin özel çabasıyla bu gündemlerle ekonomik krizin tartışılmasının önüne geçiliyor. Toplumun derinlerinde krize karşı biriken tepkilerin şekil almaması adına özel bir güdüleme yapıldığı aşikârdır. Özellikle yerel seçim gündemiyle birlikte, bir kez daha tepkilerin oy sandıklarına saklanması adına vaazlar başladı bile. Düzen siyasetindeki gelişmelerin özellikle cumhur ittifakında da çatırdama sinyalleri yaratması seçim umutlarını şahlandırmaya yetti.
Son süreçte krizi yönetememe tartışmalarının gölgesinde AKP, yerel seçimler öncesi demokrasi maskesini yine kullanmaya başladı. Bunun için bir dizi sembolik hamle kurguluyor. Örneğin Erdoğan ODTÜ’lü öğrencilerle görüşerek haklarındaki şikâyetini geri çekiyor, hayvan hakları ile ilgili duyarlılık gösteriyor, af tartışmalarında toplumun vicdanını önemsiyor vb. Özellikle af tartışmasıyla birlikte cumhur ittifakının diğer ortağı MHP ile araları limonileşti. Son olarak Danıştay’ın öğrenci andının kaldırılması yönetmeliğinin iptal edilmesi kararına AKP’nin verdiği tepkiyle ittifak çatırdadı. Bahçeli bu süreci milliyetçi değerlerin tek savunucusu pozlarında kullanırken, Erdoğan da “Irkçılık bizim dinimizde yasaklanmıştır, yok. Her etnik unsur, kendi etnik unsuruyla iftihar edebilir. Ama cılıkcılık etmez, mesele bu. Sizin Türkçülük yapma hakkınız varsa, o zaman benim Kürt vatandaşımızın Kürtçülük yapma hakkı doğar” diyerek, bir başka “demokrasi” manevrası yaptı.
Kuşkusuz ki ırkçılık konusunda AKP’nin MHP’den bir eksiği yoktur. Türk-İslam sentezli ittifaklarını zedeleyen bu değil, çıkar çatışmaları, iktidar paylaşımı mevzularıdır. Bahçeli’nin ittifaktan “eşitler arası ilişki” beklemesi, tek adam rejiminin devamı için ittifak zorunluluğuna yaptığı vurgular, AKP dönemlerinde görmeye alışık olduğumuz hızlı ittifak değişimlerinin habercisiydi. Danıştay’ın “ant” hakkında AKP’den farklı karar vermesi ise ittifak kurdukları MHP’ye sınırları hatırlatmanın vesilesi olarak sert çıkışlara vesile oldu. Ayrıca AKP’nin demokrasicilik oyununa devamın gereği, öğrenci andının kaldırılması vesilesiyle kullanılan ırkçılık karşıtı argümanlar özellikle Kürtlerin oylarına talip olmak adına işlevsel bir malzeme olmuştur. İçinden geçtikleri ekonomik ve siyasal bir dizi kriz süreçlerini atlatabilmek adına yeni taktikler geliştirmek zorundadırlar.
AKP hangi saiklerle öğrenci andına karşı çıkıyor?
1933’te zamanın Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafından yazılan “Andımız” okullarda zorunlu okutulmaya başlandı. İlkokul çağındaki çocuklar yıllarca bu faşizan zihniyetle yoğrulmaya çalışıldılar. AKP elbette tümüyle kendi ihtiyaçları ve yönelimleri çerçevesinde 2013’te ilkokullarda “And”ın artık okutulmaması yönünde kararı resmileştirdi. Erdoğan vakti zamanında Mevlana’dan yaptığı alıntıyla “Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım” diyerek, hem andın kaldırılmasını hem da kamuda baş örtüsü yasağının kaldırılmasını ‘muştuladığı’ konuşmasında; “Andımız olarak bilinen metnin yazarı son derece tartışmalı isim olan Reşit Galip’ti. Reşit Galip Türkçe ezan zulmünün mimarlarındandır. Aynı Reşit Galip insanları kafataslarına göre sınıflandıran sözüm ona bir bilim insanıydı” demekteydi. “Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde çocukların içtimaya dizildiği, ırkçı sloganlar okunan metinler göremezsiniz” diyecek kadar demokrasi oyununa kendini kaptırmıştı. Tabi ki dinsel gericiliğe göz kırparak… Gelinen yer ise eğitim müfredatında çocuklara işlenen “cihat” övgüsüdür!
Geriye dönüp bakıldığında Erdoğan’ın iktidarlaşmanın yolunda böylesi pek çok manevra geliştirdiği görülmektedir. Başta “Kürt açılımı” olmak üzere, “Roman açılımı”, “Alevi açılımı” gibi pek çok başlıkta “ileri demokrasi” örnekleri sergilemiş, sözde darbelerle hesaplaşmış bir demokrasi timsaliydiler. Ancak kendisinin de dediği gibi gidilecek yere gelindiğinde inilecek durak olarak görülen demokrasi durağından da hızlıca indiler.
İktidarını sağlamlaştırmak adına özellikle 7 Haziran seçimleri sonrası bugünkü cumhur ittifakının temellerini attıkları MHP ile birlikte açılan defterde körüklenen ırkçılık, dökülen kanlar, dolan zindanlar gerçeği de “AKP tipi demokrasi”nin bir diğer yüzü olarak tarihe geçti. Bu nedenle bu ırkçı “and”ın kaldırılması demokrasi adına, halkların kardeşliği adına bir adım değildir. Tam tersine demokratik değerlerin iktidar hırsı için istismar edilmesidir. 16 yıldır görmeye alışkın olduğumuz türden AKP ikiyüzlülüğünün tipik bir örneğidir.
Bugün bu andın kaldırılmasının savunulması da içine girilen konjonktür gereğidir. MHP ile ittifak sınırlarını zorlayan iktidarın paylaşımı meselesi, devlet kurumlarının ele geçirilmesi ve kapalı kapılar ardında yapılan diğer pazarlıkların konuşulduğu bir yerde AKP aynı gerici saikle konumunu korumak adına Danıştay kararına tepki duymaktadır.
Sonuçta yerli-mili tartışmalarıyla şişirilen duygular, “ant” tartışmalarıyla karıştırılan kafalar derken kriz çukuruna giren Türkiye gerçekliğinde bu tartışmalar en çok da sermayeyi rahatlatmaktadır. Zira krizin faturası emekçilere yüklenirken sınıfsal tepkileri köreltecek tarzda siyasal gündem etnik, dinsel temellere ve seçim tartışmalarına sıkıştırılmaktadır.