Wernicke Korsakof ve Eski Mahpuslarla Dayanışma Girişimi’nin (WKEMDG) 6. yaz kampının benim için en değerli yanı, dayanışmanın bir insanı ne denli mutlu ettiğini görmek oldu. Ve bu, dayanışmanın yaşamsal önemini bir kez daha gösterdi.
Özgecan Zavar, Erol Zavar’ın kızı. Kampta onun mutluluğunu görmek dayanışmanın, gülmenin baskı altında olduğu koşullarda bile -bu elbette faşizmin baskısı oluyor- gülmeyi özgürleştirebildiğini gösterdi. (Pek şiirsel ifade edemedim ama Özgecan’ın gülümsemesi oldukça şiirseldi.) Kesinlikle bu mutluluk dolaysız olarak Erol Zavar’a da yansıyacak. Bu da, en az Özgecan’ın mutlu olması kadar önemli. Çünkü Erol’un mutlu olması da çok önemli. Özgecan babasının bir şiirini okudu. Ölümü küçülten bir şiirini…
Kampta benim için önemli ikinci şey de bir anıyı duymak oldu. Uzun yıllar tutsak olan Muzaffer Öztürk ezgilerini paylaşmak için yanımıza geldiğinde anlattığı bir anısını, onun ağzından anlatayım:
“İlyas Has idam edildikten sonra onun için beste yapıyordum. Hıdır Aslan üst hücremdeydi. Bana ‘İlyas için mi söylüyorsun’ diye sordu. ‘Evet’ dedim isteği üzerine türküyü söyledim. Hıdır Aslan 2-3 gün sonra idam edildikten sonra türküye onu da ekledim. Yani Hıdır, bir anlamda, kendi türküsünü dinledi.”
Muzaffer abi anlattıktan sonra türküsünü söyledi: “İlyas kardeşimiz canımız bizim /Hıdır yoldaşımız kanımız bizim”
Kampta bir başka bir anı anlatımı. Gülşah ana anlattı. “Sevgi hastaneye getirildiğinde, yanında başka direnişçiler de vardı. Ben hepsini Sevgi gibi gördüm ve öyle davrandım.”
Gülşah ananın benzeri pek çok anısı var. Bu yüzden O hepimizin Gülşah anası. Tıpkı kampta olan Gülmez ana gibi...
Kampın eksikleri çok olabilir. Ama sadece Özgecan’ın mutluluğu bile, bana neredeyse kampın zorunlu olduğunu düşündürüyor. Aslında zorunlu olan, dayanışma.
Muharrem Kurşun