Cumhuriyet gazetesinin sahibi Cumhuriyet Vakfıdır. Gazetenin yönetimini de bu vakıf belirler. Bunun için belirli aralıklarla vakıf üyelerince seçimler yapılır. 2 Nisan 2013 yılında Cumhuriyet Vakfı olağan seçimine gidiyor ve gazetenin başına yeni bir yönetim seçiliyor. Bu seçime Mustafa Balbay ve Alev Coşkun itiraz ediyor.
Mustafa Balbay ve Alev Coşkun kimdir? Seçime neden itiraz etmişlerdir? Cumhuriyet gazetesine dönük operasyonun bu itirazla nasıl bir ilgisi vardır?
Mustafa Balbay daha önce Cumhuriyet gazetesi yöneticiliği ve yazarlığı yapmıştır. Ergenekon davasından hapis yatmıştır. Çıkınca da CHP tarafından milletvekilliği verilmiştir. Hâlihazırda İzmir CHP milletvekilidir.
Alev Coşkun, TBMM 1961 darbe anayasası kurucu meclisi üyesidir. 1973-1980 yılları arasında iki dönem CHP İzmir milletvekilliği yapmıştır. 1978-1980 yılları arasında Turizm ve Tanıtma Bakanlığı yapmıştır. Cumhuriyet gazetesi içerisinde ise 1992 yılından itibaren yönetim kurulu başkanlığı da dahil çeşitli kademelerde görev yapmıştır.
Mustafa Balbay ve Alev Coşkun Cumhuriyet Vakfı’nın 2 Nisan 2013 yılında gerçekleştirdiği seçimlere “seçimde usulsüzlük” gerekçesiyle itiraz etmişlerdir. Özellikle Mustafa Balbay basına çeşitli aralıklarla verdiği demeçlerle Cumhuriyet gazetesinin “FETÖ’cü” ve “Kürtçü” bir yayın çizgisine geçtiğini, Cumhuriyet gazetesi yönetiminin “FETÖ” ile ilişki halinde olduğunu belirten açıklamalarda bulunmuştur. Mustafa Balbay’ın AKP yandaşlığı ile bilinen BUGÜN gazetesine verdiği demeçler bu açıklamalara en net örneklerdendir. Bu demeçlerde Mustafa Balbay Cumhuriyet gazetesinden kovulmasının nedenini “FETÖ’yü eleştirmek” olarak ifade ediyor. Bir başka AKP gazetesi olan SABAH gazetesine konuşan Mustafa Balbay, “Cumhuriyet gazetesini FETÖ mü finanse ediyor?” diyor.
Yani CHP’li Mustafa Balbay ve Alev Coşkun havuz medyasının “Cumhuriyet gazetesi FETÖ ile ilişki içinde” iddialarını güçlendirir bir biçimde, hem 2 Nisan 2013 seçimlerine itiraz ediyorlar hem de söylemleriyle AKP’nin Cumhuriyet gazetesi üzerinde yaratmaya çalıştığı algı operasyonunun başrollerini üstleniyorlar.
Numan Kurtulmuş, “Operasyonlar Cumhuriyet gazetesine değil vakfına yöneliktir”, diyerek saldırıyı gerekçelendiriyor. Operasyonların dayanak noktasının 2 Nisan 2013 seçimlerine yönelik “usulsüzlük iddiası” olduğu belirtiliyor. Üzerine de -zeminini AKP medyası ve CHP’li milletvekilleri Mustafa Balbay ile Alev Coşkun’un döşediği- “terör destekçisi Cumhuriyet” sosu ekleniyor.
Ama bugün bakıyoruz Cumhuriyet gazetesine en çok sahip çıkıyormuş gibi görünen siyasal parti CHP oluyor. AKP medyası hep bir ağızdan Cumhuriyet’e kayyım atanmasın, Gazete “gerçek sahiplerine”, Mustafa Balbay ve Alev Coşkun’a emanet edilsin çizgisindeler.
Şüphesiz CHP’nin beklentisi de budur. Bir yandan da operasyona dönük oluşabilecek toplumsal tepkileri eritmek, düzen tarafından ona “soldan” verilmiş tarihsel bir roldür. O, her zaman olduğu gibi bu rolünü oynayabilmek adına Cumhuriyet gazetesinin önünde olacaktır.
Cumhuriyet gazetesi ne kadar özgür basındır bu ayrı bir tartışma. Ama emekçiler için basın ve ifade özgürlüğü hakları en temel demokratik taleplerin başında gelmelidir. Cumhuriyet gazetesine dönük saldırılara karşı olmak onun yayın politikasının sahiplenilmesi demek değildir. Cumhuriyet gazetesi en iyi niyetli ifadeyle sol-liberal çizgide yayın yapan bir gazetedir. Yayın anlayışı burjuva ideolojisinin bir parçasıdır. Ancak gazetecilik ve habercilik hakkını savunmak, ifade özgürlüğünü savunmak demokratik görevlerdir. Bu eksende yaşanan saldırıları teşhir konusu ederek, “Sınırsız söz, basın, örgütlenme ve gösteri özgürlüğü!” şiarıyla mücadele çağrısı yükseltilmelidir.