1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde toplanan Birleşmiş Milletler, Çevre Konferansı’nda alınan bir karar ile 5 Haziran gününü ‘Dünya Çevre Günü’ olarak ilan etti. Çevre kirliliğine sebeb olan bu düzenin sahipleri bir güne sıkıştırdıkları “farkındalık” ile günah çıkarıyorlar. Çevre konusundaki ikiyüzlü politikaları ise her gün açığa çıkıyor.
Sanayileşme ile gelişen kapitalist düzen fosil yakıtları kullanarak doğaya zararlı gazlar salmakta, kurulan devasa fabrikalar, atıkları ile suyu, toprağı, havayı kirletmekte ve doğal yaşamı tehdit etmektedir. Şehir planlamalarının yarattığı tahribatlar da unutulmamalı; programsız HES’ler, güneş ve rüzgar varken bir çok ülkenin vazgeçmiş olduğu nükleer santral yapımındaki ısrar, İstanbul’un geriye kalan son ormanlarını da yok eden, su havzasını kirleten 3. köprü inşaatı, verimli tarım toprakları bulunan Trakya’da yapılması öngörülen Kanal İstanbul projesi, maden ve taş ocaklarından sonra ormanlarda petrol aranmasına izin verilmesi, termik santrallerin açılması, kıyıların plansız olarak yerleşime açılıp tüketilmesi, dört bir yana kurulan baz istasyonları, siyanürlü altın madenleri vb... Tarımda kullanılan kimyasal ilaçlar ve GDO’lu tohumlar ise toprak kirliliğini arttırmaktadır.
Bugün çevre kirliliğinin yarattığı çeşitli sorunların sonuçlarını yaşıyoruz. Hastalıklardan, doğanın tahribatına, küresel ısınmadan, doğal süreçlerin bozulmasına ve canlıların yaşamını yitirmesine kadar. “1994 yılında Hindistan’ın Bhapal kentindeki Union Carbide’a ait pestisit fabrikasında yaşanan zehirli gaz sızıntısı anında 3 bin kişiyi öldürdü, bugüne kadar ise bıraktığı zehirler nedeniyle yüz binlerce insanın yaşamını etkiledi.” (1) Sadece bu olay dahi tarım ilaçlarının etkisini göstermeye yetiyor.
Her şeyi metalaştıran ve sömüren kapitalist düzenin kurduğu kendi vakıfları bile çevre kirliliğinin boyutlarını tartışmakta, tartıştırmaktadır. “Bugün insan soyu dünyadaki doğal sistemlerin yenilenme kapasitesinin 1,5 katını tüketmektedir. Eğer tüketim anlayışı hiç değişmeksizin devam ederse 2030 yılında ihtiyaçların karşılanması için iki, 2050 yılında ise üç dünyaya ihtiyacımız olacak.” saptamasını yapan kimi düzen kurumları, mevcut toplumsal sistemin yarattığı sonuçlardan şikayetçi olabiliyor. TEMA vakfına ait olan bu sözler şöyle devam ediyor: “Gelişmiş ülkelerde gıda israfı gelişmemiş ülkelerden daha fazladır. Tüketilen gıdanın %50’si olan 300 milyon ton gıda maddesi çöpe atılmaktadır. Çöpe atılan gıda bugün dünya çapında yetersiz beslenen 842 milyon insana yetecek miktardadır.” (2) Bu sayısal verilerin gerçekte çok daha fazla olduğunu tahmin edebiliriz. Doğayı hem kirletip hem de yok eden bu düzen sayısız çelişkiyi içerisinde barındırmaktadır. Bir yandan aşırı üretim yaparken bir yandan fazla ürünleri çöpe atmakta, insanları açlığa, ölüme terk etmektedir.
Ancak mevcut toplumsal düzeni, yani kapitalizmi yıkarak bu çelişkilerin önüne geçebilir, merkezine doğayı ve insanı alan politikaların hayata geçmesini sağlayabiliriz. Yaşadığımız gezegenin bilincinde, ihtiyaçlarımızın toplumsal olarak çözüleceği bir düzende, yani sosyalizmde temiz bir çevreden bahsedebiliriz.
(1) 5 haziran 2004, greenpeace.org
(2) 4 haziran 2015, tema.org.tr
Z. Umay