Sivas Katliamı'nın üzerinden tam 27 sene geçti. 33 canımızın acısı halen daha yüreklerimizi sızlatırken, çocuk-kadın ayırt etmeksizin katliam gerçekleştiren katiller aramızda dolaşıyor.
İnsanlık tarihi, din, dil ve ırk ayrımı gibi ayrımlar üzerinden defalarca katliamlara, soykırımlara, cinayetlere ve türlü acılara tanıktır. Türk sermaye devletinin mayasında da katliamlar vardır. Tarih boyunca sermaye devleti tarafından gizliden gizliye ya da açık bir şekilde beslenip büyütülen gericilik eliyle türlü acılar yaşatılmıştır.
“Güneşin ak yüzüne bir duman çöktü”
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından 1989 yılından itibaren düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri 1993 yılında ilk defa Sivas'ın Banaz Köyü’nde değil, Sivas Merkez'de düzenlenecekti. Şenlikler kapsamında birçok ozan, sanatçı, yazar, ressam ve daha niceleri şehre gelmişlerdi. Günlerce sürecek şenliğin programı dolu doluydu. Konferanslar, söyleşiler, imza günleri, tiyatrolar ve konserler... O günlerde Sivas'ta dayanışmanın ve üretkenliğin vermiş olduğu coşku tüm şehre yayılmıştı.
İlk gün Kültür Merkezi’nde toplanıldı. Dernek başkanı ve Vali’nin gerçekleştirdiği konuşmaların ardından Aziz Nesin sahneye çıktı. Aziz Nesin konuşmasında tüm dinlere saygı duyduğunu belirterek, Pir Sultan anlayışına dair düşüncelerini dile getirdi. Yüz yıllar öncesinden gelen düşünceleri körü körüne değil, o düşünceleri modern ve çağdaş hale getirerek anmanın öneminden dem vurduğu bir konuşma gerçekleştirdi. Eleştirinin bizzat muhatapları olan Aleviler, bu konuşmayı ayakta alkışlarken sonrasında şehirde dolaşan fısıltı gazeteleri, Kültür Merkezi'nde yapılan konuşmalar için “Müslümanlığa yönelik tahrik” söylemini yaydı. Aziz Nesin, Sivas katliamının gerekçesi olarak günah keçisi ilan edildi. Kısacası, etkinliğe günler kala başlayan gericilerin bildiri dağıtımları, şehirde yayılan dedikodular, tüm yaşanacaklara zemin hazırlamak içindi. Bu konuşma şehrin yerel gazetelerinde çarpıtılarak yansıtıldı: “Müslüman mahallesinde salyangoz sattılar”, “Biz Müslüman mahallesinde salyangoz sattırmayız” Gazetelerin ardından tüm şehirde insanlara şiddete yönlendiren bir bildiri dolaştırıldı, bildirinin imzası ise “Müslümanlar”dı.
Sermaye devleti, katliamın hazırlıklarına öncesinden başlamıştı. Pir Sultan Şenlikleri ile aynı tarihlere denk gelen Dönemin Refah Partili Belediye Başkanı'nın düzenlediği “hicret koşusu” için eli kanlı katiller Sivas'a getirilmiş; yurtlara, otellere yerleştirilmişlerdi. Etkinliğe katılmak için gelenlerin kaldığı Madımak Oteli’nin önüne yol bakım çalışması bahanesi ile bir kamyon taş boşaltıldı. Kolluk güçleri ise çeşitli bahaneler ile başka şehirlere gönderildi. 2 Temmuz günü geldiğinde, Cuma namazı sonrası toplanan güruh Madımak Oteli’ne doğru yürüyüşe geçti. İlerleyen saatlerde sözde kitleyi yatıştırmak için otelin önüne gelen Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu, yaptığı konuşmayı “Gazanız mübarek olsun” diyerek sonlandırdı! Madımak otelini azgınca ateşe verenler 33 canı acımasızca katletti.
Asan da yakan da devlettir!
Katliamın ardından devlet eliyle yapılan her açıklama ve katliamın mahkeme süreci asıl katilleri gün gibi göstermekteydi. Katil devlet, bu kez yüzünü Sivas'ta göstermişti!
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel: “Halkla polisi karşı karşıya getirmeyin.”
Dönemin Başbakanı Tansu Çiller: “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir."
Koalisyon ortağı SHP’nin Genel Başkanı Erdal İnönü: “Güvenlik güçlerimizin özverisiyle vatandaşlarımızın daha fazla zarar görmesi engellenmiştir.”
ANAP lideri Mesut Yılmaz: “Bu, bir futbol maçında bile çıkabilecek bir olaydır” sözleri ile katliamda devletin oynadığı rolü adeta ifşa ettiler.
3 insan yan yana gelse oradan örgüt çıkartan devlet, Sivas'ta yaşananlar için yalnızca “Örgüt yok, tahrik var.” dedi. Göstermelik mahkemeler kurdular. Yıllarca kırmızı bültenler ile sözde arananlar Sivas'ta yaşamlarını sürdürdüler. Katiller çıkartılan aflar ile sırasıyla cezaevinden çıkartıldı. 15 bin kişinin katıldığı olaylarda yalnızca 128 kişi gözaltına alındı. İtfaiye ve ambulans araçları alana gelmedi, güvenlik görevlileri taş atanlara hiçbir müdahalede bulunmadı, davalarda hiçbir kamu görevlisi yargılanmadı, haklarında 1 tane bile soruşturma açılmadı. O gün Madımak Oteli’ne taş atanlar, katliam ateşini körükleyenler aynı akşam şehir giriş-çıkışlarında kontrolünün bulunmamasından kaynaklı Sivas’ı rahatça terk ettiler.
İlerleyen yıllarda Alevi örgütleri tarafından müzeye dönüştürülmesi talep edilen Madımak Oteli, dalga geçilircesine yıllarca kebapçı olarak işletildi.
“Günü gelir sanma hesap sorulmaz!”
Katliamlar devletin mayasında var dedik. Henüz yakın zamanda gerçekleşen olaylara bakmak bile bu geleneklerini ne kadar istikrarlı bir şekilde sürdürdüklerinin bir göstergesi olarak gün gibi duruyor karşımızda. Roboski, Amed, Suruç, Ankara... Katliamlarla işçi ve emekçileri dizginleyebileceklerini, devrimci, ilerici-muhalif sesleri bastırabileceklerini sanıyorlar ama yanılıyorlar! Tarih, acılar kadar o acıların karşısında dinmeyen öfkeye de tanıktır! Sivas'ta yaktıkları ateş hiç sönmedi, o ateş önce yüreklerimizi ardından öfkemizi biledi!
M. Nevra