Dünyada ölçüsünde virüsün yarattığı bilanço giderek ağırlaşıyor. Her gün binlerce yeni vaka ve ölüm haberleri geliyor. Dünyadaki bu tablo, birçok ülkenin sağlık sisteminin ne kadar yetersiz kaldığını da göstermiş oldu bizlere.
Daha birkaç ay öncesinde İtalya ve İspanya’da sağlık sisteminin durma noktasına geldiğini izledik. Bu aşamada aklımıza tek bir soru geldi hepimizin: Acaba Türkiye’de de aynı şeyler yaşanacak mıydı? Her defasında Sağlık Bakanı ekranlara çıkıp durumun kontrol altında olduğunu söylüyor.
Ben kendi yaşadığım tecrübeler doğrultusunda devletin pandemi sürecine olan yaklaşımını ele alacağım. Yaklaşık iki hafta önce gelen bir telefonla babamın çalıştığı işyerinde bir işçinin koronavirüs testinin pozitif çıktığını öğrendik. Babamın da yaklaşık 3-4 gündür seyreden bir öksürüğü vardı ama biz bunun soğuk algınlığı olduğunu düşünerek üstünde durmamıştık. Bir işçinin testinin pozitif çıkması üzerine fabrika yönetimi öksürüğü olan 3-4 işçiyi test yaptırmaya gönderdi ve böylece babamın ve bir arkadaşının testi pozitif çıkmış oldu.
Bu süreçte fabrikanın bir süreliğine de olsa kapatılması, işçilerin her birine test yapılması gerekirken böyle bir uygulama yapılmadı. İşçilerin ve toplumun sağlığından ziyade üretimin devamlılığı esas alındı. Kısaca işçilere “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” denildi. Bir haftalık süreçte bu yaklaşımla virüs 7 işçiye daha bulaştı. En başından bir karantina süreci yürütülseydi ve her bir işçiye Sağlık Bakanlığı tarafından tarama yapılsaydı belki de virüs bu kadar insana bulaşmayacaktı. Virüs yalnızca bu 7 işçiye değil onların ailelerine ve temas ettikleri onlarca kişiye de bulaştı.
Gelelim bir diğer yanlış uygulamaya. Sağlık bakanlığı tarafından alınan karar gereği ateş, ishal, bulantı gibi semptomlar olmadığı sürece pandemi hastanelerinde test hiçbir şeklide uygulanmıyor. Aynı evde yaşadığın bir kişide virüs çıksa da ya da pozitif bir vakayla temasın olsa bile belirtiler olmadan test yapılmıyor. Yalnızca 14 gün karantina uygulaması yapılıyor. Bu sürecin tehlikeli yanı hiçbir belirti olmamasına rağmen virüs taşıyıcısı olunabileceği gerçeğidir. Uzmanlar tarafından ve hatta Sağlık Bakanı’nın kendisi tarafından yapılan açıklamalarda özellikle genç yaştaki bireylerde bu duruma rastlanılabildiği söylenmişti.
Sonuç olarak, Ankara özelinde konuşmak gerekirse vaka sayılarında belirgin bir artış var. Hastanelerin yoğun bakım bölümlerinin dolduğu söyleniyor. Babam, yüksek ateşli ve testi pozitif çıkan bir kişinin hastanede yer olmadığı gerekçesiyle eve gönderildiğine tanık oldu. Bu olay hastanelerin durumunu doğrular nitelikte.
Şimdilik her şey kontrol altında gibi gösterilmeye çalışılsa da bu yaklaşım sürdüğü oranda salgının özellikle okulların açılmasıyla birlikte daha da ağırlaşacağı aşikâr.
Ankara’ dan bir Kızıl Bayrak okuru